Hepsi aynı heyecanı taşıyor, hepsinin amacı ortak: Tasarlayabildikleri kadar tasarlamak! Organizatör Safi ve Tasarım dergisi işbirliğiyle düzenlenen yarışmada, dünyanın en prestijli iç dekorasyon fuarlarından Maison&Objet’ye katılmaya hak kazanan genç yeteneklerin çalışma alanlarına konuk olduk.
Meriç Kara
Yarışmaya daha önce de sergilediği “Şizofren Domestik” adındaki saksı serisiyle katılmış Meriç Kara. Tasarladığı saksılarda görülen her detayın başka bir olguyla ilişkisi var. Bitkilerle yaşadığımız etkileşimler veya bitkinin saksıyla olan ilişkisinden yola çıkarak, onların da karakterlerinin olduğu varsayılarak hayata geçirilmiş o tasarımlar. “Evinizde her gün, bitkinizin ne kadar büyüdüğüne bakıyorsunuz” diye anlatıyor Kara: “Benim tasarladığım saksılardan birinde, bitkinin yanında 1 metrelik bir cetvel var, onun sayesinde daha kolay takip edebiliyorsunuz o süreci. Bitkiyi sahiplenmeyi, yeşili iç mekâna taşımayı amaçladım diyebilirim aslında. Saksılar hep çok düz, onları biraz daha canlandırmak istedim. Yapımlarında Corian malzeme kullandım, genelde hepsi beyaz olarak üretildi, gri parçalar ise su toplama hazneleri. Saksı tasarlama fikrinin nereden doğduğunu ise şu cümlelerle ifade ediyor: “Bir solo sergi için fikir arıyordum. Çok farklı fikirler de vardı ama bir iki tanesi saksı üzerine düşündüğüm şeyler oldu. Çok keşfedilmemiş olduğunu düşündüğüm için onun üzerine yeni fikirler geliştirmeye karar verdim. Ben tasarımlarımda insanların davranışlarını işliyorum. Bu nedenle ürünlerimin hepsine kendilerini anlatan birer cümlelik isimler veriyorum. İnsanlar, ismiyle birlikte ürünü gördükleri zaman, oradaki anahtar sözcükler onlara bir şeyler ifade ediyor. Mesela bir tasarımımda, kaktüs, yanındaki heykele ‘Büyüyünce senin gibi olmak istiyorum’ diyor. Onu söylemesem insanlar o çalışmaya, sadece heykelli bir kaktüs olarak bakacaklar, bunu önlemek için onlara bir şey yaşatmam gerekiyor.”
Burcu Büyükünal
Takı tasarımcısı Burcu Büyükünal, daha yolun başında olmasına rağmen, üniversitede öğretim görevlisi, atölyesinde dersler veriyor. Yarışmaya 10’ar parçadan oluşan üç koleksiyonla katılmış. Metal ağırlıklı tasarımlarında temel malzeme olarak gümüşü kullanıyor. Yalın bir yaklaşımla çağdaş görünen formlar yaratıyor. Modayı takip etmiyor, canı ne istiyorsa onu tasarlıyor. Maison&Objet’ye gidecek üç koleksiyonundan biri origami koleksiyonu. “Öğrencilerime origami öğretiyordum. Kâğıtlarla boğuşurken ‘Acaba metalle yapabilir miyim bu işleri’ diye sordum kendime. Malzemenin ne yapabileceğini görmekti amacım. O koleksiyon, bu şekilde ortaya çıktı” diyor ve yarışmada sunduğu bir diğer koleksiyonu “Error”u da anlatıyor: “Bu koleksiyonda, hata olarak gördüğümüz şeyin takıda ne olduğunu belirtmeye çalıştım. Taşı düşmüş gibi duran ama aslında o şekilde tasarlanmış takılar veya tırnaklı mıhlama şeklini biraz yorumlamak istedim. Aslında çok geleneksel bir formu ele aldım ama baktığınızda çok daha yalın bir şey çıktı ortaya. Kısacası hata diyebileceğim şeyleri bir koleksiyona dönüştürmüş oldum.” Son koleksiyonu “Görünen” ise uzmanlık alanından çok uzak, ilk defa denediği bir çalışma: “O, tek parça ve daha sanatsal bir iş. Giyim kuşamla ilgili hiçbir şey bilmememe rağmen hepsini kendim diktim; kumaştan bir şey inşa etmek istedim. Örneğin bir tarafı sarkmış, diğer tarafı buruşmuş, tek göğsün büyük olduğu bir gömlek. Vücudumuzda istemeyeceğimiz, deforme olmuş şekillerden oluşmuş bir seri bu. Biraz estetik operasyon ve moda eleştirisi var orada. Neleri, neden güzel buluyoruz sorgulaması aslında. ‘Moda bir şeyleri saklıyor mu, ortaya mı koyuyor’ gibi düşünceleri kurcaladığım bir çalışma.”
Ceren Başgöze
Mimar ve mobilya tasarımcısı Ceren Başgöze, sandalye, sehpa, konsol, puf ve aydınlatmadan oluşan ürünleriyle gidiyor Maison&Objet’e. Ortağıyla birlikte “Laboratuar” adını verdikleri mağazalarında kendi tasarımları tüm mobilya ve aydınlatma ürünlerini satışa sunuyorlar. Yurtiçinde başka mağazalarda satışları yok; yabancı ülkelerden daha çok ilgi görüyorlar ve ürünlerini satılması amacıyla yurtdışına yolluyorlar. Tasarlama süreçlerinin, ürüne ve malzemeye göre değişiklik gösterdiğini belirterek şöyle diyorlar: “Kişiye özel tasarım istendiği zaman, onu kendi tarzımızla bütünleştirerek bir sunum yapıyoruz öncelikle. Sonra onun üzerinde orta bir noktada buluşup projeyi hayata geçiriyoruz. Kullandığımız malzemeden ürünün boyutuna kadar her detay, sürenin uzunluğunu veya kısalığını belirliyor.” Mobilya ve aydınlatma ürünlerinin yanı sıra yine kendi imzalarını taşıyan heykeller ve birtakım küçük objeleri de mevcut. “Tasarım olunca sadece evle sınırlı kalmıyor, kafe, restoran gibi yerlerden de siparişler gelebiliyor. Spor salonundan bile gelenler olabiliyor” diyerek geniş bir kitleye hitap ettiklerini altını çiziyor Başgöze. Genel olarak hangi tarzı benimsediklerini sorduğumda, markalarının isminden yola çıkarak anlatıyor: “İsmimizin ‘Laboratuar’ olmasının şöyle bir sebebi var: Biz biraz deneysel çalışmalar yapıyoruz. Öncelikle eski mobilyalardan yaptığımız yeni birtakım tasarımlar var. Eskiyle yeniyi birleştirmek, eskiyi modernize ederek günümüze uyarlamak öncelikli amacımız. Öyle bir tasarım serimiz var, o seriye uygun bir şeyler yapmak istiyoruz. Onun dışında modern mimari çalışmalarımız da devam ediyor.”
Deniz Duru
Mobilya tasarımcısı Deniz Duru, bir arkadaşının kendisini haberdar etmesiyle son anda başvurmuş yarışmaya. Öncelikli olarak çalışma arkadaşlarıyla görüşüp evlerde kullanılmak üzere bir Amerikan bar, iki tane masa ve bir koltuk yollamakta karar kılmışlar Maison&Objet’ye. “Bizim her şeyiyle tamamlanmış, müşteriye satabileceğimiz tasarımlarımızın yanı sıra bir de prototip olanlar var. Bu saydığım dört ürün, sayısız sattığımız, projelerimizde kullandığımız objeler. Fuardan altı ürün istedikleri için, geri kalan iki ürünü de masa üstü kullanılabilecek olanlardan seçeceğiz gibi duruyor, iPhone şarjı ile aydınlatma arasındayız ama daha çok aydınlatmaya kayıyoruz sanırım” diyor ve devam ediyor Duru: “Akın Öngör’e yaptığım özel tasarım bir masa vardı. Alçalıp yükselebilen, mekaniği çok iyi düşünülmüş, içinde hem mobilya dizaynı hem de teknik olan bir şeydi. Fakat Maison&objet’ye yakışacak bir ürün olmadığını düşündüğümüz için, onu Milano’daki fuarlarda kullanabileceğimize karar verdik. Objeleri, fuarlara göre belirlemek lazım bana göre.” Ürünleri, “333 km” adını verdikleri showroom’larında satışa sunuluyor fakat yurtdışındaki fuarların öneminin de altını çizmeden edemiyor Deniz Duru: “Benim hayat görüşüm her zaman global oldu. Bu nedenle işimle ilgili konularda da her zaman bu şekilde düşünüp adımlarımı bu yönde atıyorum. Markamızın ismi bile rakamlardan oluşuyor, çünkü rakam her yerde rakam, internette veya başka bir yere gittiğinizde başka şekilde okunan isimler hoşuma gitmiyor. Singapur’a gittiğinizde de 333 km 333 km’dir, İstanbul’da da. Kısacası sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da işler yapmak, adımızı duyurmak istiyorum.”
Şule Koç
Birbirinden oldukça farklı üç ürünle katılmış Şule Koç yarışmaya: “Sofist” kanepe, Kale firması için tasarladığı “Sone and more” isimli doğal taş mozaik koleksiyonu ve Ersa firması için tasarladığı bölücü ünite. En yeni ürünü bölücü ünitenin taslak ve maketlerini bulunca masasının üzerinde, işlevlerini soruyoruz, o da hevesle anlatıyor: “Bölücü üniteler aslında çok eski bir mobilya kavramı değil, yeni yeni tasarım dünyasına giriyor. Bu üniteler, son zamanlarda açık ofis kavramının iyice yaygınlaşmasıyla son derece ihtiyaç duyulan bir ürün haline geldi. Sadece ofis de değil, otel veya restoranlarda da kullanılabilen, açık alanları biraz daha özelleştirmeyi sağlayan bir eleman. Alanları kapatmıyor, çünkü duvar örmüyorsunuz, sadece o hissi veriyor; psikolojik bir ürün diyebiliriz. İç mimarinin bir elemanı gibi… Böylece duvar kullanmadan, duvarın yapacağı işi daha estetik, yarı transparan, daha modern bir birimle sağlamış oluyorsunuz. Aynı zamanda kullanıcı odaklı bir ürün. Metal tüp etrafına sarılmış elastik iplerden oluşuyor. Renkler, tercihe göre değişebiliyor. Klipslerle istediğiniz ipleri bir araya getirip orada farklı dokular oluşturabiliyorsunuz. Aynı zamanda ne kadar transparan olacağına da siz karar veriyorsunuz. Tasarlanması, yaklaşık üç ayı buluyor.” “Sofist kanepe hariç, diğer tüm ürünleri çeşitli yerlerde satışta olduğundan Şule Koç fuardan sonra, yabancı firmalarla anlaşıp, kanepenin onların bünyesinde satışa sunulmasını amaçlıyor.
Umut Demirel
Halı, ayna, mumluk, meyvelik ve iki masadan oluşan altı ürünüyle katılsa da yarışmaya, Maison&Objet’ye sadece halı tasarımıyla gidiyor Umut Demirel. Bu onun ilk halı tasarımı. “Nereden geldi aklınıza bu fikir” diye soruyorum, başlıyor anlatmaya: “Bunlar daha kişisel işler aslında. Tasarımcı her şeyi yapar diye düşünüyorum. Önceden bir araştırma yapılır, neler yapıldığına bakılır ve sonra tasarlanır. Bende genelde başka bir ürün yaparken çıkar fikirler ortaya. Yine öyle oldu, başka bir çalışma sırasında grafik değişince desenlerin de değiştiğini fark ettim. Bunlardan ne olabileceğini düşünürken halı fikri çok ilginç geldi bana. Çünkü halılar genelde sıkıcıdır, dümdüz durur bulunduğu yerde, hiçbir hareketi, enerjisi yoktur bana göre. Bu, parçalı bir ürün olduğu için, bir tanesini çıkarıp, yerine yenisini koyabilir, ekleyip boyunu uzatabilir veya formunu değiştirebilirsiniz. Bu da eğlenceli geldi bana açıkçası. Daha çok yeni, prototip halinde. Yüzde 100 keçe ve el dokuması olacak. Daha butik bir iş yapmak istiyorum, herkes değil, sadece özel olarak ilgilenenler, sevenler alsın diye.” Tasarlama sürecini ise şöyle açıklıyor Demirel: “Fikir hemen geliyor, bana göre orası işin yüzde 5’i falan. Onu kâğıda dökmek, üretimini yapmak asıl sıkıntı çünkü ‘Tasarım bitti, çözdüm’ diyorsunuz ama nereden baksanız işin yüzde 50’si detay; çözmesi, bitirmesi, üretimi… Onlar daha çok yoruyor ve süreci uzatıyor.” Tekdüze ve obsesif insanlar için daha düzgün, detaylara takılmayan ve rahat olanlar için ise asimetrik halıların yapılabileceğinin, bu çalışmanın herkese hitap ettiğinin de altını çiziyor.
[imagebrowser id=1557]