Fransa’nın Epernay kasabası yakınlarındaki Pierry Bağları’nda yer alan, 18. yüzyıl kökenli bu ev, en az doğumuna şahitlik ettiği şampanyanın köpükleri kadar heyecan verici
Bazı yapılar vardır; öylesine belirgin bir zarafetle inşa edilmişlerdir ki yüzlerce yıl sonra bile değerlerinden hiçbir şey kaybetmezler. Les Aulnois Şatosu bunlara bir örnek. Şampanyanın doğduğu toprakların kalbinde, Pierry üzüm bağlarının arasından yükselen şato, bu içeceğin doğumuna da şahitlik etmiş. 18. yüzyıl sonlarında kralın danışmanı ve maliye sorumlusu olarak görev yapan André Delaplace tarafından üzüm sepeti fabrikası olarak inşa edilen yapı, 1930’lu yıllara kadar şarap kültürüne hizmet etse de sonradan ev olarak kullanılmaya başlanmış. Şarap üreticisi bir ailenin beşinci kuşak üyesi, aynı zamanda Pierry kasabasının yerlisi olan Elizabeth Vollereaux, eski fabrikayı Tarihi Yapıtlar envanterine kaydettirmiş. Orijinal bahçe düzenlemesi, dış cephesinden bahçeye açılan toplam 40 pencerenin yarattığı uyum ve sekizgen salon, ev sahibesini satın alma aşamasında cezbeden unsurlar olmuş. Renovasyon çalışmaları sırasında ise evin karakteristik yapısına sadık kalınmış. Bu süreç göz ardı edilemeyecek bir başka gerçeği de ortaya çıkarmış; Fransız yaşam sanatının eşsiz sembolü bu devasa konutun tek bir aileyi ağırlamak için fazla görkemli olduğu… İşte bu noktada Elizabeth Vollereaux, Les Aulnois’i bir butik otel haline getirmeye karar vermiş. Zamana meydan okuyan gül motifli kapılar, 16. Louis dönemine ait kırsal yaşamı sembolize eden masa ayakları, mozaik karolarla süslenmiş kraliyet şömineleri, cıvalı aynalar gibi dekoratif elemanlar orijinal halleriyle muhafaza edilmiş. Sekizgen oturma odasının bulunduğu zemin kat, Yunan mitolojisinden Ovide’in başkalaşımından ilham alan bir duvar kağıdıyla kaplanmış. Ardından resepsiyon için gerekli olan tüm mobilyalar odanın içerisine düzenli bir şekilde dağıtılmış. Merkeze açılan salonların her biri yemek salonu, lobi, kütüphane ve diğer ortak alanlara dönüştürülmüş.Ev sahibesi mekânı dekore ederken, ruhunu özgür bırakıp eski mobilyalar ve dekoratif elemanlar arasında istediği gibi koşturmasına izin vermiş. Topladığı eşyaları Reims’de bir müzayededen satın aldıklarıyla bir araya getirince de hayalindeki hissi elde etmiş. 15. Louis tarzı kanepeler, büyük salonun duvarlarına eşlik eden kum rengi tafta perdeler ve III. Napolyon döneminden kalma şamdanlar…Uyum ve zevkin örneği haline gelen yapının yemek salonu, büyük etekli masası ve onu çevreleyen hazeranlı sandalyeleriyle kraliyet tarzından ilham alıyor. Kütüphane, su yeşili tonların hakim olduğu bol ahşaplı bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Evin kalbi mutfak ise Vollereaux’un şampanyanın hayat bulduğu bu topraklara duyduğu tutkuyu yansıtacak şekilde düzenlenmiş.Üst kattaki odaların her birine inşa edildiği tarihten bu yana, burada yaşamış başarılı kadınların adı verilmiş. Özenle tamamlanmış dekorasyonlarında başrolü Toile de Jouy desenli duvar kağıtları oynuyor. Kağıtların, Gerard Bosserelle tarafından çizilen desenleri her odada farklılık gösteriyor. Beş yatak odasıyla, 10 kişi konaklama kapasitesine sahip otel, misafirlerine geçmiş yüzyıllardan kalma bir hayatı deneyimlemenin heyecanını sunuyor.
Derleyen Gökçe BURDURLU CÖMERT Fotoğraf Christophe MADAMOUR
[imagebrowser id=1033]