Orta Doğu’nun yükselen destinasyonlarından Tel Aviv’deki The Jaffa’nın mimari ,minimal stiliyle tanınan John Pawson.
Doğu ile batı kültürünün harmanlandığı Tel Aviv, İsrail’in en büyük ikinci şehri olmasının yanı sıra Orta Doğu’nun da küresel buluşma noktası olarak tanımlanıyor. Mimarisi, parkları, müzeleri, caddeleri, plajları ve eski mahalleriyle gezip görülecek birçok yere sahip olan Tel Aviv’de modern ve geleneksel hayatı bir arada deneyimlemek mümkün. Şehirdeki favori otelimiz ise etkileyici bir mimarinin modern iç mekân tasarımıyla buluştuğu, 2018’in en heyecan verici açılışını yapan The Jaffa oteli. The Jaffa, Tel Aviv’in gün geçtikçe daha da havalı hale gelen tarihi semti Jaffa’nın kalbinde yer alıyor. Adını aldığı Jaffa bölgesi gibi eski ve yeninin karışımından oluşan otel, antik Akdeniz limanının olduğu bir tepenin yakınında konumlanıyor. Otelin şehrin modern merkezinin güney tarafında yer alan muhteşem tepe üstü lokasyonu 4000 yıllık eski liman ve Akdeniz sularının panoramik görünümlerine imkân veriyor. The Jaffa’nın
mimarı, minimal stili ile tanınan ünlü İngiliz mimar John Pawson.
Pawson, The Jaffa otelini ve hemen yanındaki The Jaffa Residences’ları yaratmak amacıyla School of the Sisterhood of Saint Joseph manastırını ve bitişiğindeki yüzyıldan kalma eski Fransız hastanesini restore etmiş. Mülkiyeti dönüştürmek için yerel mimar ve çevreci Ramy Gill ile beraber çalışan Pawson, Arap mimarisi ve Romanesk mimari başta olmak üzere çeşitli mimari stilleri modern unsurlarla harmanlayarak ortaya müthiş bir iş çıkarmış.
The Jaffa oteli yay şeklindeki sıralı kemerler ve bahçeler ile birbirlerine bağlı. 120 otel odası ve süitin yanı sıra muhteşem bir dış mekân havuzuna da sahip. Otelin hemen yanındaki yeni tamamlanan altı katlı ek binada ise hepsi ayrı girişe sahip 32 özel rezidanstan oluşan The Jaffa Residences bulunuyor. John Pawson’ın minimalist fikirlerinin Tel Aviv’in baştan çıkarıcı ve antik ruhuyla buluştuğu Jaffa Residences’ları yeni lüksle Orta Doğu minimalizminin muhteşem bir yorumu.
Otelin U şeklini oluşturan ağaçlarla dolu eski yapılar arasındaki gözden uzak merkezi avlusu Pawson’ın ilavesi. Otel projesinin peyzaj çalışması ise New York merkezli Rees Roberts and Partners tarafından gerçekleştirilmiş. Pawson tarihsel binalardaki çalışmalarında tarihi detayları korumuş ve bunları modern mobilyalarla yan yana koyarak ortaya yeni ve eskinin muhteşem birlikteliğinden oluşan bir sanat eseri çıkarmış. Mimarın restore ettiği unsurlar arasında dış cephe kaplaması, vitray pencereler ve 12. yüzyıla uzanan taş duvarlar bulunuyor. Otelin bir başka ilgi merkezi ise eski okulun dua etme yerine isabet eden konumu nedeni ile The Chapel diye isimlendirilen barı ve lounge’u. Yüksek tavanları, dekoratif mimarisi, yumuşak pembe, mavi ve hardal renkli oturma grupları ile burası son derece etkileyici bir ambiyansa sahip. Otelin lobisi yeni binada bulunuyor. Japon tasarımcı Shiro Kuramata’nın Cappellini için tasarladığı turuncu lounge sandalyeler ve Fransız tasarımcı Pierre Paulin’e ait parçaları kapsayan modern mobilyalar burada son derece hoş bir ortam yaratmış. Buradaki diğer dekoratif unsurlar arasında İngiliz sanatçı Damien Hirst’in çalışmaları ve İsrailli fotoğrafçı Tal Shochat’ın resimleri bulunuyor. Lobide ayrıca bir de adını bir Türk oyunu olan tavladan alan Sheshbesh lounge’u var. B&B Italia tarafından özel olarak imal edilen masalar ise tarih boyunca Jaffa’daki tüccarlar tarafından oynanan bu oyuna bir gönderme olarak Pawson tarafından özel tasarlanmış. Ünlü İsrailli şef Roi Antebi ve Major Food Group iş birliğinden ortaya çıkan otelin klasik bir İtalyan restoranı olan Don Camillo restoranının yemeklerinden ve tüm gün açık olan otelin Golda’s Deli restoranının otantik New York stili Deli yemeklerini tatmanızı öneririm. Otelin L.Raphael Geneve Spa’sında uygulanan ünlü oksijen, Ultra-Gravity ve Beauty Diamond bakımlarından da denemenizi tavsiye ederim.
Hazırlayan : EMİNE GÜREL
Fotoğraf : AMIT GERON