MINI Living, günümüzün değişen ve dönüşen toplumu doğrultusunda mekânsal tasarım ve kentlerin geleceği konusunda nasıl konumlanıyor?
MINI’nin felsefesinde kentsel mekânlardaki sorunlar ve bu sorunlar etrafında ileriyi gören, adapte olabilen çözümler geliştirmek var. Markanın DNA’sında olan fikir ve değerleri mimarlığa ve tasarıma yansıttığımız yeni yaklaşımlar geliştiriyoruz. Bu sene Milano Tasarım Haftası ile birlikte 16. Living etkinliğimizi gerçekleştirdik. Tasarım Haftası için geliştirdiğimiz MINI Living-Built By All enstalasyonu, “Eğer herkes bir günlüğüne mimar olsaydı ne olurdu?” fikri ile ortaya çıktı. Sadece mimarlar ve tasarımcılar değil, herkes mekân tasarımının bir parçası olmalı. İnsanların kendi hayallerindeki evi tasarlayabilmek için en yalın ve basit yaklaşımı geliştirmek üzerine çalıştık. Factory Of Ideas alanında da olan tam olarak bu. Bu alanda herkesin eline alıp tasarlayabileceği; mobilyaları temsil eden totemler ve yapının cephesini temsil eden şeffaf bir kabuk var. Aynı zamanda farklı renkleri ve dokuları seçerek kendinize göre bir tasarım gerçekleştirebiliyorsunuz. Sonrasında vitrinde sergileyerek bu enstalasyonun bir parçası haline gelebiliyorsunuz. Bu proje ile yaratıcı potansiyeli aktive etmek istedik. Kentlerin geleceğine hepimiz entegre olmalıyız. Dolayısıyla, bir mekân en basit ve eğlenceli hali ile nasıl görünebilir fikri üzerinden totem ve kabuk formlarını temel aldık ve ziyaretçiye gözlem yapma değil, serginin bir parçası olma fırsatı yarattık. Günümüzde yaşam alanlarında ne kadar mahremiyete ne kadar paylaşıma ihtiyacımız var? Bu soruya; Via Tortona’da yer alan ve artık kullanılmayan endüstriyel bir yapının
içerisinde her zaman dönüşen, dönüşebilecek mimari elemanlar tasarlayarak yanıt verdik.
