EN BÜYÜLEYİCİ MEKAN
Bu duvar bitince bu defa taş basamaklarla tekrar buluşuyoruz. 40 basamak sonra aslanın ayaklarının altında buluyoruz kendimizi. O efsanevi görüntü, işte burası. Tamamlanmamış dev bir heykelin parçası gibi duruyor aslan ayakları ve hemen arasından yukarı doğru uzanan merdivenler. Asya’nın Machu Picchu’su, hatta Machu Picchu’dan 1.000 yıl önce de buradaydı. Belki de Machu Picchu Güney Amerika’nın Sigiriyasıdır kim bilir? Aslanın iki ayağı arasından basamakları çıkmaya başlıyoruz. Rehberimiz aşağıda kalıyor. Taş basamaklar kısa bir dönemeç sonrası bitiyor, aşağıda antik havuzlar ve eski sarayın kalıntıları boylu boyunca uzanmış, güneşleniyor. Kral Kasyapa 495 yılına kadar burada hüküm sürmüş, ta ki kardeşi ordusu ve Hindistan’dan yanına
aldığı destek ile birlikte gelip babasının intikamını alana kadar. Kral Kaspaya kardeşi tarafından öldürülünce saray ter kedilmiş, başkent eski yerine taşınmış. Burası da 14. yy’a kadar manastır
olarak kullanılmış. Sonrasında ise nedeni tam olarak bilinmiyor ama tamamen boşaltılmış. İngilizlerin adayı işgali ile 1831 yılında binbaşı Jonathan Forbes buranın farkına varmış. Sigiriya’nın üzeri o zaman ağaçlarla ve çalılarla kaplıymış. 1890 yılında ise büyük ihtimal ordunun arşivinin de yardımıyla H.C.P Bell Sigiriya’yı keşfeden ve ilk kazılara başlayan arkeolog olmuş. Halen üzerinde tartışmalar sürüyor. Kimi arkeologlar Aslan Kaya’nın saray olarak hiç kullanılmadığı, hep manastır olarak kaldığını savunuyor. Bunun içinde tepedeki kalıntılar arasında hiç kanalizasyon
altyapısının olmamasını gösteriyorlar. Bazı arkeologlar ise sadece yapının değil tüm alanın saray olduğunu söylüyor. Kazı çalışmaları devam ediyor, belki yakında daha net bilgilere ulaşılabilir.
Tartışmalardan ne sonuç çıkarsa çıksın, Sigiriya Sri Lanka’nın en çok ziyaret edilen ve en büyüleyici tarihi mekânı.