Kentimizin en önemli tasarım mağazalarından birinin hikâyesinde neler gizli? Bu oluşumun mimarı Susan McMurrain’ın stili mağazalar ve evinde nasıl geziniyor? Sorularımızın cevaplarını Susan McMurrain’in evi, 220V ve Mozaik mağazalarını dolaşarak arıyoruz…
Bu işe başlarken hayalleriniz ve yapmak istedikleriniz nelerdi?
Mozaik, yirmi sene önce Kalamış’ta 80 metrekarelik bir mağazada başladı. Sattığımız mobilyaları ben tasarlıyordum. Bir yıl sonra, ithal ofis mobilyalarına olan talebi gördük. Mozaik’ten önce, Boston’da iç mimar olarak çalıştığım zamanlardaki bağlantılarımı kullanarak, ofis mobilyası sektöründeki iki önemli lider firma ile anlaşmalar yaptım. Tecrübelerim, Mozaik’in İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İş Bankası Kuleleri gibi önemli projeler kazanmasını sağladı. Levent’teki küçük showroom’umuzda birçok prestijli firmanın mobilya projesine imza attık. 2000 yılında Ortaköy’deki yerimize taşınmamızla, işimiz gerçekten değişmeye başladı. Ofis mobilyasına yönelik büyük projelerin azalışını fark edince, ev mobilyasına da yöneldik. Aynı zamanlarda, B&B Italia İstanbul’da yeni bir ortak arayışı içindeydi. Devamı çorap söküğü gibi geldi zaten ve Mozaik giderek büyümeye başladı önemli bir “life style” markası oldu
Başladığınız günden bu yana Türkiye’de tasarım anlamında nasıl değişimler oldu?
Türkiye’de tasarım dünyasında birçok şey değişti. Bu değişimle, tasarımcılar da daha olumlu ilerliyorlar ve hatta global başarılar elde ediyorlar. İstanbul, Batı’nın şimdilerde merak uyandırdığı bir stil geliştirdi. Bu şehirde, sanat, müzik ve tasarım için harika bir enerji var.
Ürün seçimlerinizi nasıl yapıyorsunuz?
Güçlü bir iç mimarlık temelimin olması da yardımcı oluyor, iç mimarların neler aradığını biliyorum. Beni yansıtan ve heyecanlandıran ürünler seçiyorum. Trendleri bulmada ve doğru eşleşmeleri yapmada iyi bir yeteneğim ve gözüm var. Sanatla ilgili gazeteleri ve dergileri okuyorum, trend raporlarını takip ediyorum. Fuarları gezmeye bayılıyorum, aslında görsel olarak yorucu, ama endüstrinin nabzını hissetmek adına şart.
Mozaik müşterilerinin belli bir profili var mı?
Ortak payda, kaliteyi seven insanlar ve hayat alanları için en iyisini elde etmeye çabalayan insanlar. En iyisini talep ediyorlar ve hayattaki şık şeylerin keyfini çıkartıyorlar. Mozaik’ten satın aldıkları ürünlerden ne kadar memnun olduklarını ifade ettikleri zaman motive oluyorum.
Mağazalarda değişikliği ne sıklıkta yapıyorsunuz?
Showroom’larımız dinamik ve ürün bazında sürekli değişiyor. Satışlar hızlı olduğu için çok sirkülasyon da fazla. Her gezdiğinizde farklı şeyler görebilirsiniz. Showroom’larımızın mimarîsi arka plan görevi görüyor ve oldukça statik duruyor. Ortaköy’deki en son yapılan büyük değişiklik bahçenin tasarımının tamamen değişmesiydi. Bahçe mobilyası da artık Mozaik’in önemli bir parçası oldu.
Gelelim evinize… Orada ne sıklıkta değişimler oluyor?
Mozaik’in sahibi olarak, insanlar sürekli evimi değiştirdiğimi hayal ediyorlar. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemem ama on yıldır çok az bir değişiklik yaptım. Hatta Arne Jacobsen, Florence Knoll, Eames gibi bazı klasik parçalar ilk evimden geldi. Ama bazı özel veya sınırlı üretim olan parçaları koleksiyon olarak ayırmaya başladım. Örneğin, Frank Gehry imzalı bir sandalye, Greg Lynn üretimden kalkan bir sandalyesi ve Francesco Albini’nin sınırlı sayıda üretilen chaise-longue.
Evinizdeki dekorasyon stili ve mağazadaki stiliniz arasında mutlaka benzerlikler vardır…
Evet, hepsinin de kendi stilimi yansıttığını düşünüyorum. Hem evimde hem de showroom’larımda da aynı şekilde sade ufak detaylara sahip kaliteyi yansıtan tasarımları tercih ediyorum. Düz çizgileri, gri tonları, natürel malzemeleri, düz yüzeyleri kullanıyorum ve özellikle betonu yalın bırakıyorum. Antrasit gri tonu, üzerinde duran ürünlerin daha iyi gözükmesini sağlıyor.
Mekânlarınızın tasarım ve dekorasyonunda kimlerin imzası var?
Türkiye’ye gelmeden önce, çok önemli üç mimarlık şirketinde çalıştım. Güçlü bir tasarım geçmişim ve eğitimim olduğundan, evimi ve showroom’larımızı kendim tasarladım. Sattığımız ürünlerin ve çalıştığımız şirketlerin kültürünü tanımak, ürün sergileme tekniklerinde bana oldukça yardımcı oluyor. Herhangi bir mimarın dışardan baktığında konsepti anlayabilmesi zor olabiliyor, bu yüzden her şeyi kendim planlıyorum.
Dünyada sürekli takip ettiğiniz neler var?
Dünyadaki bütün fuarları sürekli takip ediyorum ve birçoğuna katılıyorum, özellikle Maison&Objet ve Milano’daki Salone del Mobile fuarları… Genellikle fuarlarda hep aynı şeyler oluyor, o yüzden sergilere de gitmeyi seviyorum. Onların daha yaratıcı ve ilham verici olduğunu düşünüyorum.
Peki ya özellikle takip ettiğiniz tasarımcı ve tasarımlar?
Vincent Van Duysen, favori iç mimarlarımdan biri… Çok minimalist olduğundan onun tarzını kendiminkiyle çok eşleştiriyorum. Diğer takip ettiklerim ise Patricia Urquiola, Antonio Citterio, Marcel Wanders, Zaha Hadid. 1950’lerden de Eames, Arne Jacobsen, Florence Knoll, Herry Bertoia gibi tasarımcılardan çok ilham alıyorum.
İş dışındaki hayatınızda ne gibi zevkleriniz var?
Kendimi oğluma adıyorum ve onunla çok zaman geçiriyorum. Birkaç kez Güney Afrika’ya seyahat ettik; Safari yaptık ve Cape Town’ı gezdik. Her sene beraber Colorado’da Vail’e kayağa gidiyoruz. Çok sosyal bir insanım, parti vermeyi çok seviyorum, arkadaşlarımla olmaktan, yeni insanlar tanımaktan enerji alıyorum. Sanat ve müzik benim tutkum, konserlere ve galeri açılışlarına gitmeyi çok seviyorum. Yazları, Marmaris yarımadasındaki küçük taş evimde ya da Bodrum’daki arkadaşlarımı ziyaret ederek geçiriyorum. Birkaç hafta da Amerika’da zaman geçiriyoruz.
Hazırlayan Seda Türen Fotoğraf Mehmet Ateş
[imagebrowser id=1039]