Ana SayfaSeyahatSadeliğin izinde: Casa de Bagale

Sadeliğin izinde: Casa de Bagale

Şef Utku Cinel’in ailesiyle yaz aylarını geçirdiği Çanakkale’nin Babakale köyündeki keyifli ve hareketli yaşamına konuk olarak Casa de Bagale diye adlandırdıkları konseptlerinin detaylarını deneyimledik.

İstanbul’dan arabayla Tekirdağ üzerinden yeni 18 Mart Çanakkale Köprüsü’nden geçip Ezine ve Ayvacık’ı takiben “Türkiye’nin en batı ucu” olarak bilinen Babakale’ye ulaşıyoruz. Vardığımızda bizi son derece cana yakın ve misafirperver olan Cinel çifti karşılıyor. 30 sene önce New York’a eğitim amaçlı gidip orada bir hayat kuran Şef Utku Cinel, 2002’de Soho’daki ilk restoranı olan Antique Garage’ı açmış. Pandemi öncesi de Tribeca’da ikinci şubeyi açan şef, yoğun tempolu bir hayatı olsa da yazlarını ailesiyle beraber Babakale’de geçiriyor.

“İlk gelişimin ardından her yaz değişik aralıklarla geldim. Her geldiğimde buraya daha da bağlandım. Eşim Evrim ile tanıştıktan sonra onun da benim bu heyecanımı aynı şekilde paylaşmasıyla tüm yazlarımızı sadece burada geçirmeye başlayıp ardından çeşitli yatırımlarda bulunduk. Babakale’nin bulunduğu konum, Türkiye’nin ve Asya kıtasının en batı ucu. Buraya geldiğinizde bunu bilmek inanılmaz bir his veriyor. Ayrıca, Midilli Adası’nın da tam karşısında ve gece adadaki evlerin ışıkları bile görülüyor. Köyün havası çok kuru ve her zaman esiyor ancak bizi hiç rahatsız etmiyor. Benim ailemden gelen balık tutkum, buranın bir balıkçı köyü olması ve Türkiye’nin çoğu yeri ile Avrupa’nın büyük bir bölümüne giden balığın buradan çıkması, sessiz sakinliği, benim bu köyü seçme sebeplerimden bazıları. Ama hepsinden öte, sanırım yıllarca dünyanın en büyük ve kalabalık kentinde tek başına ayakta kalma mücadelesi vermenin yorgunluğunu, ben bu saf köyde dengeliyorum. Biz burada besleniyoruz ve dinleniyoruz,” diye anlatmaya başlıyor Utku Cinel.

20 yıl önce bir arkadaşı vasıtasıyla bu köye ilk kez geldiği zaman, köyün samimi ve bozulmamış halinden, temiz ve insanı rahatlatan havasından çok etkilenerek burada bir yer almaya karar vermiş. Bunun üzerine önce köyü tepeden gören ve bugün içinde Kaliforniya tarzı büyük bir taş ev olan 9 dönümlük araziyi satın almış. Ardından yıllarca tatillere gelip giderken eşi ile emekli olduğuklarında yaşabilecekleri bir ev yapma hayallerinin ilk adımını atarak 2010’da birinci evin yapım aşamasına başlamışlar. Şimdi burada üç evleri var. Diğeri ise aşağıda limana bakan konumdaki iki katlı köy evleri. Yukarıdaki ev büyük ve çok odalı olsa da onlar ailecek aşağıdaki küçük köy evinde kalmayı daha çok seviyorlar. “2014 sonunda bu 80 metrekarelik iki katlı evi satın aldık. Eve ilk girildiğinde oldukça bakımsız halde bırakılmış bir köy eviydi. İç mimarisini düzenlerken orijinal halini hiç bozmamaya gayret ettik. Sadece alt katta merdivenin altında oldukça harap bir şömine vardı, onu kaldırarak biraz daha yer kazanmak istedik. Dekorasyon bizim sevdiğimiz bir uğraş. Eşim Evrim ile bu evi dekore ederken yalınlık ve doğallık ön planda oldu. Kendi çizgimiz olan antik ile modern karması Yunan stiliyle harmanladık. En önemli nokta, orijinalden uzaklaşmamak ve köyün dokunusunu bozmadan uyum sağlamaktı. Evdeki malzemeleri seçerken geleneksel köy evlerinde kullanılan eski eşyaları tercih ettik. Bizim gibi olsun, bizi yansıtsın istedik ve olabildiğince minimal dekore etmeye çalıştık. Evde olan her şey burada kalacağımız süreçte yeterli olacak kıvamda. Böylece evimiz eşya ile dolmamış olduğundan ferah, özenli, sıcak, samimi ve kullanışlı oldu.”

Giriş katta yatak, sedir ve banyo; üst katta ise salon, açık mutfak, balkon, ebeveyn yatak odası ve ikinci banyo bulunuyor. Beyaz ana renk olurken mavinin tonlarını kullanmayı etmişler. “Biz burada adeta her şeyden arınıyoruz. Burası bizim hayalimizdi ve aynı hayal ettiğimiz şekilde ve dokularda bezemeye çalıştık,” diyor ev sahipleri. Zamanla köyden başka yerler de satın almışlar. Deniz kenarında konumlanan ve köye adını veren kalenin sağ alt kısmındaki bağlardan alıp plaj evi olarak kullandıkları bir baraka da yapmışlar. “Burası herkesten kaçtığınız ve kendimizle doyasıya yalnız kalabileceğimiz bir cennet köşesi. Evrim ve çocuklar açık havada olmayı seviyor. Bizim hayatımızın önemli bir kısmı mutfakta ve günümüzün büyük bölümü burada geçiyor. İtiraf etmeliyim ki Evrim ile çoğunlukla evde değil, burada ufak bir pikeyi üzerimize alarak yıldızların altında yakamoz ışığında uyumayı tercih ediyoruz. Akşamları tam köy usulü, ağaç dallarına gerdiğimiz ipe dizili lambalar, mumlar ve tek kanallı eski küçük el radyomuzda çalan Yunan müziği eşliğinde arkadaşlarımızla yemek yiyip sohbet etmek, öğlen saatlerinde güneşten kaçıp kitap okumak, çocuklarla Ege’nin o eşsiz denizine girmek gerçekten çok keyifli,” diyor Utku Cinel ve ekliyor: “Babakale’de büyük bir taş evimiz, Yunan stilinde bir köy evimiz ve sahilde bir de plaj evimiz var. Tüm bunları Casa de Bagale olarak adlandırdık. Üç farklı noktada genişleyen projemiz, şimdi birçok değişik paket seçeneğiyle misafirlerimize hizmet verebiliyor. Babakale’de çok sık misafir ağırlıyabiliyoruz ve sofralarımız hep kalabalık oluyor. Bu dönemlerde sadece kısıtlı sayıda misafirlerimiz için özel yemek ve tadım günleri yapabiliyoruz. Evrim de eğitimci olarak bizzat içinde bulunduğu çeşitli sağlıklı yaşam ve egzersizle ilgili workshop’lar düzenliyor.”

Elbette hem evler, hem yemekler, hem de workshop’lar için önden rezervasyon gerekiyor. Babakale’de keyifli zamanlar geçirmek isterseniz Casa de Bagale en harika adreslerden biri. / casadebagale

Hazırlayan & Fotoğraf: Rana Korgül

SON YAZILAR

BENZER YAZILAR