İspanyol bir ressam olan Pablo Ruiz Picasso aynı zamanda iyi bir heykeltıraş, matbaacı, seramikçi ve sahne tasarımcısıydı. Bu zaman diliminde kendine büyük veya küçük birçok gotik stüdyo – ev inşa etmişti. Çoğu stüdyoda rüya gibi bir manzara vardı. Pablo Picasso’nun zarif, ışık dolu stüdyo daireleri, zarif pervazlarla süslenmiş ve sanat eserleri ile doluydu.
Edward Quinn, 1951’de Picasso’nun fotoğrafını çekmeye başladı; İki yıl sonra çektiği siyah beyaz görüntü, Fransa’daki Côte d’Azur’daki stüdyosunda sessiz bir anda Picasso’nun çalılşma anlarını yakalamış oldu. Fotoğrafın kompozisyonu metal plakalar, Kübist tarzı resimler, aletlerle dolu raflar ve bir parça seramik parçalarıydı. Üzerine çizilen soluk çizgilerle boyanmamış bir tuval, Picasso’nun nişastalı beyaz gömleğiyle uyuşuyor ve onu çevreleyen kaotik sahneden hoş bir görsel ile mola veriyordu.
“Bir sanatçının eserlerini bilmek yeterli değil” fikrine dayanıyor. Bir de onları ne zaman, niçin, nasıl ve hangi şartlar altında yaptığını bilmeli. ” (Pablo Picasso)
Yves Manciet, aynı yıl Vallauris’teki Madoura seramik atölyesinde çalışan Picasso’yu fotoğrafladı. Bir fotoğrafta, Picasso örme bir kafatası şapkası takıyor ve eseri ile kaplı bir duvara bakıyor: hayvan benzeri seramik sürahiler, patlama buketlerinin soyut çizimleri ve birçoğunun basit yüzleri veya çizgi çizimleriyle süslenmiş çok ünlü balık ya da baykuş plakaları etrafı süslüyordu. Başka bir fotoğrafta, Picasso’yu Gotik bir sürahi resim yaparken güneşin arkasındaki bir pencereden akarken canlandırıyor. Bu konuda seçilen diğer fotoğraflarda olduğu gibi, izleyicilere de Picasso’nun stüdyosu ve sürecine sahne arkası bakışı veriyordu. Ancak böylece insanın kendisi uzak ve ulaşılamaz görünüyordu. Onun pozu, kameranın farkındalığına vurgu yaptı. Sık sık profil veya dörtte üçlük görünümlerinde yakalanır, gözleri çerçevenin ötesine bakar ve izleyicinin bakışlarını kesin olarak yönlendirir. Picasso ve çalışma alanı arasındaki bağ eşsizdir.