Bahsettiğiniz “LA hayat biçimini” tasarımlarınızda da görebiliyor muyuz?
Los Angeles’ta yaratıcı özgürlüğün limitleri çok geniş. Sıcak hava, rahat yaşam biçimi ve yeni şeyler denemeye olan heves, çıplak ayakla çalışan bir patrona, yani bana, saygı duyulmasına engel bile olmadı. Bu şehir bana hem hayal kurmayı hem de sevmeyi öğretti. Herkesin birbirini desteklediği, yaratıcı insanlarla dolu bir şehir burası. Dünya üzerinde başka hiç bir yerde çalışmak istemezdim. İsteyeceğim her kriter Los Angeles’ta mevcut.
Bir tasarımcı olarak “güzel tasarlanmış” bir evi nasıl tanımlarsınız?
Güzel bir ev benim için güneş ışınlarını doğru açılardan alabilen ve nerede olduğunu umursamadan bulunduğu konumu en iyi şekilde değerlendirebilendir. Aynı zamanda bir evin güzel olarak kabul edilebilmesi için doğanın ona sunduklarını kabul edip, kullanması gerekir. Biz projelerimizde bunu sağlayabilmek için iç ve dış tasarım arasındaki çizgiyi olabildiğince kaldırmaya çalışırız. Organik dokular ve yüzeyler seçerek doğaya uygun bir görüntü sağlarız.
İşinizin en önemli kısmı nedir?
En önemli diye bir şey yoktur. Ama benim inandığım felsefe şudur; biz tasarımcılar olarak sınırlarımızı zorlayıp, öyle şeyler üretip, tasarlamalıyız ki bu tasarımlar bizden sonraki jenerasyonlar için bile kullanışlı ve ilham verici olmalı.