Dramatik kayalık uçurumları, parlak mavi suları ve kilometrelerce devam eden manzaralarıyla Cape Town’daki Bantry Körfezi’nde yer alan Perfect Hideaways’in kiralanabilir Icaria Evi ultra stil sahibi dekoruyla bölgenin kusursuz güzelliği ile yarışıyor.
New York’ta yaşayan ve aslen Güney Afrikalı yatırım şirketi sahibi olan ev sahibi için burası sadece bir tatil evi değil, aynı zamanda eski vatanına kaçış noktası. “Evi satın aldığımda ev, eski ve plansız görünüyordu” diye anlatmaya başlıyor ev sahibi: “Kuzeye bakacak şekilde düzenlenmişti ve asıl manzaranın olduğu batıya ve güneye bakan penceresi veya kapısı yoktu. Evin içerisindeki akış da doğru değildi. Birçok küçük elverişsiz oda ve az ışık vardı.” Ancak bütün evi yıkıp yeniden inşa etme planı, evin çok dik olan zemininin finansal gerçekleri tarafından engellendiği için ev sahibi bunun yerine evi ağaç tepelerine ve okyanusa açmayı tercih etmiş. Soğuk ve çok minimalist olan hiçbir şeyden hoşlanmayan ev sahibi için önemli olan evin iyi görünmesiydi, ancak içerisinde rahatça yaşamak da istiyordu. Ev sahibi bu anlamda desteği; kendisi de Güney Afrika kökenli olan ve uzun süredir New York’ta yaşayan yakın arkadaşı iç mimar Tara Bean’den almış. New York’ta yaşadığı için Bean, Güney Afrika’ya geri taşınarak evin kat planından, terasın üzerindeki sazdan çatıya kadar her karara katılarak evin oluşumunda büyük bir rol oynamış. Ev sahibinin detaylara verdiği önem, bölgenin coğrafi açıdan mimari bir takım meydan okumalarını büyük ölçüde alt etmeye yaramış. Bunlardan biri dinlenme alanından havuza dik inen sekiz metre yükseklik farkıydı: “İnsanların merdivenlerden tırmanmak zorunda kalmadan havuza inmelerini sağlamak için bir yol bulmamız gerekiyordu” diye şakalaşıyor ev sahibi. Bu güçlüğün üstesinden gelmek için eve iki teras eklenmiş. “Uzun bir süre insanların teleferik olmadan aşağıdan yukarıya nasıl çıkabileceklerini bulmaya çalıştık”, diye anlatıyor Tara Bean. “Yarım yıl boyunca, iskeleler üzerinde eve tırmandık ve bu esnada girişi üç kez değiştirdik.” Yapının ihtiyacı olan daha talepkar mimari müdahaleler için devreye, ev sahibinin bir başka arkadaşı olan mimar Antonio Zaninovic girmiş: “Biz burada mimari bir şaheser yaratmaya çalışmadık. Birçok yönden burası hala şekilsiz bir ev, ama içerisinde iyi yaşanılabiliyor. Bölgeyle mükemmel biçimde uyum sağladı, sanki her zaman buradaymış gibi… Ev şimdi güneye doğru, geniş pencerelerle açılarak arkasındaki devasa granit kayalara bakıyor. Aynı usul batı yakası ile de yapılmış, buradan da doğrudan denize bakıyorsunuz. Bugün, yapı dört kattan oluşuyor. Mutfak, yemek odası ve salon bulunan merkezi yaşam alanı, alt kattaki misafir yatak odası ile birlikte yer alıyor.
Yukarıda ise her biri banyo ve balkonlu iki yatak odası bulunuyor. Dördüncü kat havuza ve başka bir misafir odasına ev sahipliği yaparken, açık havada yemek ve barbekü alanı ve başka bir misafir süiti ana evin hemen altında yer alıyor. “Gerçekten yaşanan ve rahatça misafir ağırlanabilen bir ev istedim.” Mobilyaların tasarımcılarına ya da oluşma evresine gelince agnostik olduğunu ifade etse de, neyi sevip neyi sevmediği sorulduğunda kendi tanımlamasıyla; ‘süper titiz’ biri ev sahibi. “Evde endüstriyel olarak üretilmiş herhangi bir ürün istemediğimizi biliyorduk” diye açıklıyor iç mimar. “Ev sahibinin hoşuna giden şeyleri aramak için zaman harcadık, onları bulamadığımızda da kendimiz yaptırdık.”
Hazırlayan : EMİNE GÜREL
Fotoğraf : WARREN HEATH