Cape Town merkezli SAOTA imzasını taşıyan Pringle Bay’deki Restio River House, muhteşem bir Güney Afrika tatili için gereken her şeye sahip.
Pringle Bay, Cape Town’a arabayla belki sadece bir buçuk saatlik bir mesafede ama burası kesinlikle apayrı bir dünya. Sahil ve nehir kıyısı birleşimi, Güney Afrika’nın karakteristik bitki örtüsü Fynbos kaplı dağları, turuncu, yeşil, sarı ve kahverengi tonlarının göz alabildiğince uzandığı vadileri ile burası eşsiz bir güzelliğe sahip. “Yaklaşık 11 yıl önce burada küçük bir yazlık evimiz vardı. Bir gün sahilde yürürken harikulâde eski bir plaj evinin dış tarafında bir satılık işareti gördük ve anında hem eve hem de bölgeye âşık olduk” diyor Cape Town merkezli mimarlık firması SAOTA Architecture & Design’ın uygulama direktörü Philip Olmesdahl. Ev, Buffels River’ın ağzına yakındı ve vadiye bakıyordu. Olmesdahl’lar yakaladıkları bu fırsattan yararlandı ve evi yıkıp yeniden inşa etmeden önceki beş yıl boyunca, şehirden ayda en az iki hafta sonun ve her ikinci okul tatilinde oraya kaçmayı başardı: “Üç çocuğumuz Pringle Bay’de büyüdü ve mümkün olabilen her hafta sonunu orada geçirdik.” Satın aldıkları eski tuğla evin karakteristik bir yapıya sahip olduğunu, ancak harap bir halde olduğunu belirtiyor Olmesdahl: “Arazinin yanlış yerinde olan ev kırık döküktü, peyzaj bozulmuştu.” Bir mimar olarak, potansiyel yeni bir ev için tasarımlar düşünmekle uzun zaman harcayan Olmesdahl, mülkte yaşadığı beş yılın, arazinin karmaşıklıkları hakkında ona fikir verdiğini söylüyor. Bu süreçte güneşin izini izleyip, manzaralar hakkında düşünmüş ve ekstrem hava şartları ile başa çıkmak için fikirler tasarlamış. Yeni bir ev inşa etme zamanı geldiğinde,rüzgârların getirdiği tuzu nasıl temizleyeceğine, güneşi ve manzarayı içeriye nasıl taşıyacağına dair bir fikir bulmuş. “Kıyıdan esen şiddetli rüzgâr nehri tahrip ediyordu. Manzaralar ne kadar nefes kesici olsa da, Cape ikliminin ve tuzlu deniz havasının aşırı uçları ile açık ve korunaklı alanlara olan ihtiyaç arasında ince bir denge kurulması gerekiyordu.”
Olmesdahl evin sırtını rüzgâra çevirerek, Güney Afrika tatil deneyimine özgü içeride ve dışarıda yaşama fırsat veren, dış ve iç alanları birleştiren, korunaklı bir avlu yaratmış. “Ev doğuda sabah ışığını mutfağa sel gibi akıtan geniş bir merdiven boşluğu ile tam kuzeye doğru bakıyor. Oturma alanının ve terasın batıya bakan cepheleri ise akşamları muhteşem Cape Point manzarasını seyrediyor. Zemin katta ham beton ve tuğla gibi süslenmemiş malzemelere sadık kalınmış. Bu dokunuşları iç mekânlara da taşıyarak eve rahat bir karakter kazandıran mimar, iç mekân ve dış mekân arasındaki geçiş bölümlerinin zeminlerinde betonu tercih etmiş. Philip Olmesdahl, bunu “yalınayak lüks” olarak adlandırıyor, yani daha az lüks rötuşlar ve mimari anlatım, daha çok tatil deneyiminin keyfini çıkarmayı ön plana çıkarmak ve stil sahibi daha rahat bir referans izlemek. Yaşam alanlarının akıcı açık plan düzenlemesi, mekânlar arasında rahat etkileşimi teşvik eden uyumlu, rahatlamış bir atmosfer yaratmaya yardımcı olmuş. Mantıklı ama göze çarpmayan şekilde düzenlenmiş, birbirinden ayrı odaların birbirine akma biçimi, genişletilmiş bir merkezi yaşam alanı yaratmış. Philip tüm aileyi ağırlayabilecek büyük bir kanepeye sahip olan, kahvaltı salonu ile entegre mutfağın evdeki en sevdiği yer olduğunu söylüyor: “Burası özellikle sabahları kahve içerken ya da öğleden sonraları denizin üzerindeki gün batımını izlerken, aile olarak bağ kurduğumuz evin merkezi noktası” diyor. Yaşam alanlarının tümü dış mekân alanlarına bağlanıyor, çevre düzenlemeleri ortamı doğrudan evin içine getiriyor. Merkezi avlu, sürgülü kapıları açtığınızda içerinin bir parçası haline geliyor. Böylece manzara anlamlı bir şekilde evinize entegre ediliyor.
İç mimari ve mobilya tasarımı boyutu olan bir mimarlık firmasının yöneticisi olmanın avantajlarından faydalanan Olmesdahl ARRCC Interior’ın ev için özel yapılmış bazı parçalarını, nötr tonlardaki kanepeler ve yemek masası başta olmak üzere evin dekorasyonuna dahil etmiş. Mimari ofis ve ailenin ortak çabaları ile oluşturulan mobilyaların geri kalanı, özel sipariş üzerine yapılmış. James Mudge tasarımı bir masa ve deri postlarla yumuşatılmış siyah Magis marka sandalyelerden, masif Fransız meşe sehpaya ve lake yuvarlak ahşap tabureler varan tasarımlar içeren, yerel ve uluslararası tasarımın eklektik bir karışımı. Yumuşak deriler, beyaz nevresimler ve koyun derileri, rahat plaj tarzına ek bir konfor ve zengin dokular getiriyor. Orijinal Fas Berberi halılarla ve renkli kilimlerle vurgulanan beyaz ve gri tonlarındaki dokumalar anında bir sakinlik hissi yaratıyor. Salon şöminesinin delikli pirinç kaplaması ve Flos marka grafik aydınlatmalar gibi alışılmadık detaylar eve sıcak ve eğlenceli bir hava katıyor. Deborah Poynton ve Albert Coertse gibi sanatçıların eserleri özenle mekâna yerleştirilmiş. Maksimum etki için sanat evin can alıcı noktaları ile sınırlandırılmış. Modern yüzeylere sahip evin banyolarına plaj evi stili entegre edilmiş. Yatak odalarındaki nötr renk paleti ve mütevazı mobilya parçaları ise odağı dışa doğru sürekli değişen sanat eserleri gibi nefes kesici manzaralara çeviriyor. Ana yatak odası, manzarayı kucaklayan açık bir en-suite banyo ve sarma pencerelere sahip. Evin peyzaj planı ise evin çevresindeki doğal bitki örtüsünden ilham alıyor. İç avluda yerli bitkiler kullanılmış. Üç ikonik Güney Afrika ağacı olarak bilinen Milkwood, Mercan ağaçları ve Waterberry’ler plana dâhil edilmiş. Cadde kenarı boyunca yerleştirilmiş Waterberry ağaçları evi mahrem kılıyor. Merkez avluya yerleştirilmiş Mercan ağacı, iç ve dış mekânların düzenlenme biçiminin çevresinde bir odak noktası oluşturuyor ve nehir kenarına dikilen olgun Milkwood ağacı ise nehir manzarasının devamını sağlıyor.
YAŞAM ALANLARININ AKICI AÇIK PLAN DÜZENLEMESI, MEKÂNLAR ARASINDA RAHAT ETKILEŞIMI TEŞVIK EDEN UYUMLU, RAHATLAMIŞ BIR ATMOSFER YARATMAYA YARDIMCI OLMUŞ.
EVİN MOBİLYALARININ BÜYÜK BÖLÜMÜ ÖZEL OLARAK TASARLANMIŞ. FRANSIZ STİLİ MEŞE ÜRETİMLER, LAKELİ YUVARLAK HATLAR İKONİK PARÇALARLA KOMBİNLENMİŞ.
Hazırlayan : EMİNE GÜREL
Fotoğraf : ADAM LETCH