Elif Uras’ın 15 yıllık sanatsal üretimi editörlüğünü L. İpek Ulusoy Akgül’ün yaptığı monografi ile belgelendi. Kitabın çıkışıyla eşzamanlı olarak gerçekleşen mekâna özgü yerleştirme Kaynak ise geçtiğimiz ay Galata Rum Okulu’nun yanındaki tarihi mekânda sergilendi.
Hazırlayan: ÇİĞDEM HASANOĞLU
Fotoğraf ERHAN TARLIĞ
Miras, çoğulculuk, melezlik kavramlarını tartışmaya açan, farklı kültürel ve tarihi kaynaklardan beslenen Elif Uras, seramik malzemeyi resimle ilişkilendirerek üretirken yeni bir dil de oluşturuyor. Sanatçının Galerist’in öncülüğünde ve Kale Grubu’nun desteği ile hazırlanan monografisi, bu sıra dışı dilin bir tanığı olarak yayınlandı. Kitabın editörlüğün L. İpek Ulusoy Akgül yaptı. Elif Uras ile bir araya gelerek sanatsal pratiği, monografisi ve kitabın çıkış sürecinde gerçekleşen mekâna özgü yerleştirmesi Kaynak hakkında konuştuk.
Resim ve seramik gibi çeşitli mecralarda çalışıyorsunuz. Mekâna özgü yerleştirmeniz Kaynak’ta farklı kültürlere referans veren bir kurgu oluşturdunuz. Kaynak’a giden yolda sanatsal pratiğiniz hangi aşamalardan geçti? Kavramsal olarak neler ön plana çıktı?
Seramikle çalışmaya başladığımdan bu yana sanat pratiğim benim için birkaç paralel mecrada devam ediyor. Atölyemde resimle ve dolayısıyla tuvalin sınırlarıyla uğraşıyorum. Evdeki atölyemde daha çok kâğıt ve seramik üzerine desenlere yoğunlaşıyor, sosyal bilimler ve sanat tarihinden kaynaklar üzerine okumalar yapıyorum. İznik’te olduğum zamanlardaysa ağırlıklı olarak seramik heykeller ve yerleştirmeler üzerinde çalışıyorum. Kişisel sergilerimde kullandığım bütün malzemeleri bir araya getirmek istediğim için üretim süreci ister istemez uzuyor; detaylı ve emek isteyen işler ortaya çıkıyor. Galerist öncülüğünde ve Kale Grubu’nun desteği ile gerçekleştirdiğimiz, 30 Aralık’a kadar gösterimde olan Kaynak isimli mekâna özgü yerleştirme daha önceki sergilerimden farklı bir şekilde gelişti. L. İpek Ulusoy Akgül’ün editörlüğünde gerçekleşen kitabımızı daha önce sergi mekânı olarak kullanılmamış tarihi bir mekânda yeni çalışmalarımla beraber sunmak istedik. Bu mekân da öyle bir kurgu yapalım ki hem kitabın sayfalarını karıştırma imkânı olsun hem de o mekândan esinlenen bir yerleştirme ile beklenmedik bir tecrübe yaratalım. Bu yerleştirmedeki dört eseri mekâna cevaben ürettim. Mozaik çini parçalardan oluşan duvar, çeşme işlevi gören seramik tanrıça heykeli ve yine aynı malzemeden üretilmiş çerçevelere yerleşen iki desenden meydana gelen bu yerleştirme seramikle olan mekânsal denemelerimin bir uzantısı olarak değerlendirilebilir.
Kaynak’ı ortak miras ve çok kültürlülüğe işaret eden bir yerleştirme olarak okumak mümkün. Yerleştirmenin, içinde bulunduğu mekân ile nasıl bir ilişki kurduğunu anlatır mısınız?
Galata Rum Okulu’na ait uzun zamandır kullanılmayan ve daha önce depo ve dükkân gibi başka işlevler görmüş bir mekândan yola çıktı Kaynak. Üst katta sıvası dökülen yıllardır el değmemiş sarımsı duvarların dokusundan etkilenerek renk olarak altını çoğunlukla turkuaz, kobalt, beyaz ve siyah görmeye alışık olduğumuz seramik malzemeye taşımak istedim. Bu mekânın yüzyılı aşkın bir tarihinin olması ve İstanbul’un çok kültürlü belleğine bir referans olması bizim için çok önemliydi. Altın rengi aynı zamanda hem Ayasofya’yı hem de büyüdüğüm semtin en özgün yapılarından Panayia Rum Ortodoks Kilisesi’ni hatırlattı bana. Ayasofya’daki 10. yüzyıla ait sembolik ikonografisiyle Sunu mozaiği, İstanbul’un dönüşümüne gönderme yapan desenime ilham bir bakıma ‘kaynak’ oldu. Mozaik çinilerden oluşan Yıldız isimli duvar paneli İstanbul’un değişen kültürel kimliğinin 15. yüzyılda ilk temsiliyetlerinden biri olan Çinili Köşk’ün cephesindeki tasarımdan esinlendi ve mekânın en önemli mimari unsuru olan kemerli yapısının altını çizdi. Yerleştirmeyle aynı adı taşıyan çeşme Kaynak ise seramik heykellerimde bana uzun zamandır ilham kaynağı olan ve tarih öncesi coğrafyamızda da önemli örnekleri bulunan doğurganlık tanrıçası/toprak ana heykellerinden yola çıktı.
Yerleştirmenin küratörlüğünü yapan L. İpek Ulusoy Akgül aynı zamanda yeni basılan monografinizin de editörü. Nasıl bir araya geldiniz?
İpek ile serginin epey öncesinde monografi hazırlıkları yaparken beraber çalışmaya başladık. Kitap son 15 yıllık bir üretimi kapsadığı için aylar süren bir bilgi alışverişimiz ve yakın diyaloğumuz oldu; işlerimin izlediği ve beslendiği değişik sanat tarihsel kaynaklar üzerine yoğunlaştık. Hatta İpek monografide dokunduğumuz fikirler ve paylaşarak okuduğumuz yayınlar etrafında kapsamlı bir okuma ve referans kitap listesi geliştirdi. Serginin başlığı, biraz buna gönderme yapıyor. Mekânda ışık ve su gibi doğal kaynakları da malzeme olarak kullanarak, seramikle diyaloğa geçirdik. Bu da serginin ismine bir başka pencere açıyor.
Monografiye Kathy Battista, Ahu Antmen, Merve Ünsal ve Amy Smith- Stewart gibi yazarlar katkıda bulunuyor. Farklı kuşak, coğrafya ve deneyimlerden kadınları sizin işleriniz etrafında toplayan nedir sizce?
Yazarların çoğu uzun zamandır tanıdığım ve beraber çalıştığım isimler; hepsi kadın olsun diye yola çıkmadık ama hoş bir tesadüf oldu. Amerika’da yaşayan küratörler Kathy Battista ve Amy Smith-Stewart işlere daha farklı bir perspektiften bakıyorlar geldikleri coğrafya nedeniyle. Sanat
tarihçisi Ahu Antmen resimlerime Türk resmindeki ‘genç kadın’ temsili üzerinden yakın tarihimiz ve bugünün görsel kimlik dönüşümlerini sorgulayarak bakıyor. Sanatçı ve yazar Merve Ünsal da iki ve üç boyut arasında gidip gelen işlerimi temsil ve perspektif kavramları üzerinden değerlendiriyor.
Kitapta bazı işlerinizin, ikinci dalga feminist sanatçıların çalışmalarıyla ilişkilendirildiğini görüyoruz. Resim olsun, seramik olsun eserlerinizin merkezinde sıkça kadın kahramanlar var; kadının temsili ve toplumsal konumuyla eleştirel bir tavra sahipsiniz. Bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyoruz.
Feminizm ve feminist sanat kimi zaman kadınlar tarafından bile şüphe ile karşılanıp politik bir duruş olarak algılanıyor. Ama ülkemizde ve dünyanın hemen hemen her yerinde kadınlar hala erkeklerden daha az maaş alırken, kadın olarak üretmenin ve evin dışında ‘çalışabilmenin’ bile zor olduğu durumlar var. Öte yandan kadınlar, koşullara rağmen yılmadan üretmeye devam ediyor ve bu bence ilham verici. Kadın formuyla ve temsiliyeti ile uğraşmak kadının görsel kimliğini sorgulamak, doğurganlık ve cinsiyet rolleri üzerinde durmak benim için önemli konular. Maksat didaktik olmak değil, esas önemli olan düşünmek ve düşündürmek olmalı.
Bu aralar en çok neleri dert ediniyor ve üzerinde düşünüyorsunuz? Elif Uras önümüzdeki günlerde ne gibi işlerle karşımıza çıkacak?
2018’de hem yurtiçinde hem de yurtdışında iki kişisel projeden sonra biraz atölye sürecine tekrar dönerek yeni işler üretmeye devam etmeyi planlıyorum. Ama bunun öncesinde kitabımızın New York lansmanı ve takiben 2019’da Avrupa’da davet edildiğim grup sergileri var gündemimde.