Coğrafyasıyla insanı büyüleyen İzmir Seferihisar’da Office İstanbul Architects imzası taşıyan Rubrum ofis binası, gökyüzünü ve yeşili yapının içerisine taşıyor. Bir bağ ve zeytinlik içerisinde yer alan yapı, doğadan ilham alan, konforlu ve işlevsel bir ofis alanının ayrıcalığını ortaya koyuyor.
Hazırlayan: Işıl Karahanoğlu
Fotoğraf: Office İstanbul Architects
Office İstanbul Architects tarafından projelendirilen Rubrum ofis binası, İzmir Seferihisar’da bir bağ ve zeytinlik içerisinde yer alıyor. Bağın varlığı, mimar Kemal Serkan Demir ve ekibi için yapının konseptinin tasarlanmasında en önemli etken olmuş. Mevsimsel döngüler ve iklim değişikliklerine göre yapının hem fonksiyonel hem de sürdürülebilir olması üzerinde çalışan ekip; toprağın bileşimi, drenaj özellikleri ve pH seviyesi gibi faktörlerin üzüm yetiştiriciliği ve dolayısıyla şarap yapımı üzerindeki etkisi hakkında danışmanlardan elde ettikleri detaylı bilgiler sayesinde üzüm bağı ve ofis ilişkisini kurgulayabilmiş.
“Bağların iyi havalanması ve rüzgârdan zarar görmemesi için asma sıralarının yönleri, en iyi güneşlenmenin sağlandığı Kuzey-Güney doğrultusunda ve hâkim rüzgârlar yönünde dikiliyor. Biz de bağ yönlerinden referans alarak yapının duvarlarını bağların lineer eksenine paralel olarak inşa ettik. Bu sayede duvarlar, kullanıcılara çevreyle ve hatta yapının içindeki diğer alanlarla bir bağlantı noktası sağladı,” diye anlatıyor mimar Demir. İçe dönük avlu ise, çevresine yerleştirilmiş mekânlar arası sirkülasyonu kolaylaştırırken, farklı hava koşullarına göre konfor alanı da oluşturmuş. Demir’in, “Üzüm bağlarının netliğinde gizlenen akışla uyumlu bir mekân yaratmak istedik,” diye anlattığı yapı, kimi zaman bağların aksları ile bütünleşerek topografyanın içerisine gizleniyor, kimi zaman da güçlü ve vurgulu duvarları ile düşey yönde baskın peyzaj elemanı olarak algılanıyor. Ana malzeme olarak ise renklendirilmiş toprak esaslı mineral sıva tercih edilmiş.
“Toprak esaslı sıva, yapının kendine özgü karakterini ve çevre ile olan bağını güçlendiriyor. Yerel ekonomiye destek olmanın yanı sıra, yapıların çevresel ayak izini de azaltıyor. Yani, bu seçim hem çevresel hem de sosyo-ekonomik açıdan bir kazanım sağladığı için kullanmaya karar verdik,” diyor Demir.
Çatı penceresinin yüksek geçirgenliği sayesinde mekân içerisine nazikçe süzülen doğal ışık ise, gün boyu değişen bir atmosfer yaratarak kullanıcılara her saat başı farklı bir deneyim sunuyor. Mimar bu fenomeni; “Güneşin günlük hareketi boyunca içeriye dolan ışığın keskin gölgeleri alışılagelmişin dışında algısal geometriler yaratıyor ve mekânın peyzajı ile mükemmel bir uyum sağlıyor,” diye açıklıyor. Mobilya ve dekorasyon seçimleri, yapının ve çevrenin ön planda olmasını destekleyecek şekilde tasarlanmış.
Minimalist bir anlayış benimseyerek, detaylar dahil olmak üzere her öğede sadeliğe ve işlevselliğe odaklanılmış. Ana yapı malzemesi olan toprağın doğallığını ve yerellik hissini tamamlayan, odağında yalnızca kullanıcının ihtiyaçları olan mobilyalar ve dekorasyon öğeleri seçilmiş. “Ortamı daha az karmaşık kılmak adına fazla aksesuarlardan kaçınarak, yalın ve göz yormayan bir tasarım anlayışı izledik,” diyor Demir. Peyzaj tasarımında ise, bölgede yer alan zeytin ormanları, Teos’un şaraplarına hayat veren üzüm bağları ve Ege kıyılarına kadar uzanan orman denizinin öne çıktığı doğal bir çevre oluşturmak istemişler. Böylece bahar ile uyanan ege otları ve saz grubuna benzer ama daimi kalabilecek, lineer duvarlara yakın noktalarda minimum dokunuşlar yapılmış.
Office İstanbul Architects, yapının yeşil çatısını dahi, bağdaki işlenmiş toprağın çatı formunda da devam etmesi için özellikle tercih etmiş. Mimar Kemal Serkan Demir tasarım anlayışlarını; “Bağ; en önemli peyzaj nesnesi… Bağ ile hemhal olabilen, topoğrafyanın bir parçası gibi davranabilen; mevcut su deposu ile bağ arasında köprü olabilecek bir yapı yaratma arzusundaydık,” diye özetliyor.