Küçük ve tatlı, ne yaparsanız yapın sinirlendiremeyeceğiniz insanların diyarından sesleniyorum bu ay. O kadar uzlaşmacı ve açıklar ki bazı anlar mahcup oluyorsunuz aklınızdan geçenler sebebiyle. Şehir insanın anlık gafletleri işte… Havasından mı suyundan mı bilemem ama Hindistan’da kuşlar bir başka ötüyor, hayat başka akıyor. Peki, buraya nasıl mı geldim? Etihad Havayolları sayesinde. Detayları ve tüm yaşananlarıyla hikâye burada…
Sırayla gidelim. “Buraya nasıl geldim?” sorusunun cevabını açmak gerekirse; önce prensesler gibi ağırlandım, anne şefkatiyle yedirildim içirildim, yolun büyük bir kısmında da bebek gibi uyudum, sanki evimde, yatağımda uyuyormuşçasına. Biraz okudum, biraz lafladım. Burada anahtar kelime Etihad Havayolları. Önce dört buçuk saatlik Abu Dabi, sonra da yaklaşık üç saatlik Abu Dabi – Mumbai, “insanoğlu kuş misali” sözünü neredeyse bilimsel bir ciddiyetle kanıtlayan tüm bu yolculuğun mimarı onlar. Organizasyonu düzenleyip bizi bir araya toplayıp nefis bir seyahate sürükleyen Birleşik Arap Emirlikleri’nin ulusal havayolu şirketiyle ilk uçuşum bu. Soru işaretleriyle başlayan yolculuk kocaman bir keyfe dönüşüyor uçağa adım atar atmaz. Güler yüzlü karşılamayı ardından gelen şampanya ikramı takip ediyor ve koltuğumun 180 derece yatabildiğini keşfetmemle birlikte müthiş bir rahatlama sarıyor ruhumu. Koltuk ve uçak içi dekorasyon, tasarımın duayenlerinden Poltrona Frau’ya ait. Her ne kadar uzanıp uyumak istesem de bu tecrübenin hiçbir noktasını kaçırmak da istemiyorum açıkçası. Ekranımda filmleri karıştırırken bakıyorum, çoktan yemek zamanı gelmiş! Menü, yeryüzündeki şık bir restoranınkinden farksız… Aklım birçok diğer seçenekte kalarak seçimimi yapıyorum ve yine, sanki sıcacık bir misafirliğe gelmişim gibi ağırlanıyorum. Abu Dabi’de ise yine gülücüklerle uğurlanıyoruz ve havalimanında lüks özel araçlarla alınarak Mumbai’ye uçmak üzere diğer uçağımıza transfer olmak için hareket ediyoruz. Abu Dabi – Mumbai uçuşumuzda da standart hiç değişmiyor: Yine maksimum konfor ve ilgi; sanki evimde, yatağımdaymışçasına nefis bir uyku. Son on yılın en hızlı büyüyen havayolu şirketlerinden Etihad’ın merkezi Abu Dabi. Bu noktada Orta Doğu, Afrika, Avrupa, Asya, Avustralya ve Kuzey Amerika’yı kapsayan bir alana, haftalık ortalam 1.400 uçuş gerçekleştiriyorlar. Bu konforlu hatta lüks iki uçuş sonrası rotamız, Mumbai’den karayoluyla üç saat uzaklıktaki Pune’ye bağlı bölgede, Hilton Shillim Estate Retreat&Spa. Havalimanından bölgeye, trajikomik bir trafik yoğunluğuna kapılıp dağlık bölgeye gelene kadar şaşkınlıkla etrafı izliyoruz. Hint insanı tam bir hız tutkunu! Sadece kornanın hüküm sürdüğü bir trafikleri var ve risk almayı gerçekten seviyorlar. İnişli çıkışlı dar dağ yollarının, rengârenk geleneksel kıyafetli köylülerin ve tepelerin arkasından yükselen güneşin ardından tıngır mıngır ilerlerken bir ara gözüm dalıyor. Arabanın durmasıyla uyandığımda karşımda sıra sıra dizilmiş benzer kıyafetli otel çalışanları ve doğanın içine gömülmüş ufak bir yapı var. Herhalde otelden önce bir yere ziyarete geldik diye düşünürken valizlerimiz alınıyor ve dinlenme bölümüne getiriliyoruz. Meğer cennet, rampanın aşağısında, ayaklarımızın altında yayılıyormuş. Araziye saklanan otelin asıl kimliği ilerledikçe kendini gösteriyor. Arapça “birlik” anlamına gelen Etihad kelimesinden midir nedir bilinmez, Etihad Havayolları’nın bir araya getirdiği ekip, başta birbirinden çok farklı bireylerden oluşuyormuş gibi görünse de zamanla kahkahaların Shillim tepelerinde yankılanacağı eğlenceli, sağlam bir enerji yakalıyor. Sekiz kişilik ekibin her biri için özel olarak ayrılan villalarımıza geçip dinleniyoruz. Önümüzde yoga, meditasyon ve ayurverdik beslenme eğitimiyle, dağ tırmanışı ve tapınak ziyaretiyle geçecek yoğun bir dört gün var. Havanın temizliği ve doğanın güzelliğiyle kendime geldiğim an evimdeki telefonun üstündeki “magic” tuşuna basıyorum, kapıda mini golf arabasıyla beni özel “butler”ımız Shivan güler yüzü ve kibarlığıyla karşılıyor. Burada her şey bir tuşla ve gülümsemeyle halledilebiliyor. Bunların hepsi gerçek mi acaba? İlk günümüz dağlara karşı nefis bir kahvaltı sonrası dinlenmeyle, sonrasında da ayurveda uzmanı Dr. Rajneesh ile ayurvedik beslenme üzerine konuşmalar ve testlerle geçiyor. Meditasyon ya da yoga her gün mutlaka programımızın bir parçası. Daha sonraki günlerde kendi vücut tipimize göre Dr. Rajneesh’in her birimiz için özel olarak hazırlattığı lezzetleri tadıyoruz, oteli ve tüm yeşil alanları geziyoruz, 920 metredeki Shillim zirvesine çıkıp nefes kesici manzaraya karşı kahvaltı yapıyoruz, sıcak havanın ve havuzların tadını çıkartmayı da ihmal etmiyoruz. Otelin genel müdürü Mr. Kreamer, her gün yorumlarımızı alıp ilgileniyor, son akşamımızda da nefis bir akşam yemeğinde ağırlayarak veda ediyor bize. Hilton Shillim Estate&Spa tam bir meditasyon ve inziva yeri. Western Ghats dağlarının Sahyadri tepesine doğru panoramik bir manzaraya doğru yatay bir biçimde yayılmış. En üst bölümde dağlara uzanan Infinity Pool’dan Meditiation Cave’e, ayurvedik yemek seçeneklerinin bulunduğu Green Table isimli restorana tüm bölümler birbirinden ayrı konumlandırılmış ve tasarlanmış. Villalar arazi içinde birbirlerine uzak değiller ama maksimum mahremiyet sağlayacak şekilde kurgulanmış. Her evin kendine ait bir yatak odası, salonu, geniş bir banyosu, bahçesi ve havuzu bulunuyor. Otelin projesini New York’tan Steven Harris Architects ve İspanya’dan Taller De Architectura Arcadia SL üstlenmiş. Gözümüz arkada, aklımız bu cennet köşesine kalarak ayrılıyoruz. Yolcu yolunda gerek ama korkumuz yok, bilakis heyecanımız yine dorukta. Çünkü biliyoruz ki Etihad ile şımartılarak, olabilecek en konforlu yolculuğu yaşayarak evimize ulaşacağız. Tüm dileklerimiz bir sonraki macera için…
Hazırlayan Seda TÜREN
[imagebrowser id=1454]