Doktorluk, avukatlık gibi mesleğinizin en başında, deneyimli ofislerde pişme şansı yakalamadıysanız çok fazla iş ayırt etmelüksüne sahip olmuyorsunuz. Zamanla yeteneklerinizi keşfediyorsunuz, insan ilişkilerinizi süzüyorsunuz ve bir şekilde bir yön belirlemiş oluyorsunuz. Benim profesyonel olarak ilk işim Seagram Universal’in ana ofisini tasarlamak olmuştu. Hayatımda bu kadar kolaylıkla bitirdiğim başka bir işim olmadı sanırım, zira tamamen acemi cesareti ve bilinciyle yaptığım bir işti. Başlangıçta müthiş yorucu olan konut tasarımlarında bakış açımı, konut tasarlamaktan çok, konutunu tasarladığım insanı çözmeye yoğunlaştırdığı için, mekânlar aracılığı ile insan ruhunu tanıyorum. Benimle çalışmayı tercih eden kişiler de banatasarlattıkları mekânlar aracılığı ile kendilerini ifade ediyorlar. Zaten konut da tasarlasanız, ofis de gene geldiğiniz nokta ruh olacaktır. Çoğu mimar ev tasarlamak istemez. Bu sizce neden böyle? Meslekte çiçeğim burnumdayken katıldığım bir yurt dışı gezisinde mimari dillerini beğendiğim bir grup meslektaşımla bir araya geldim. Sohbet sırasında, hepsinin konut tasarlamaktan vazgeçtiğini duydum. Benim de yaptığım iş o sıralar hep ev tasarımı olunca pek utandım kendimden, bir de hepsi benden yaşça daha büyüktü. Sanırım dedim, ileride ben de bırakırım bu konut işlerini… Zannediyorum ki konutla başlıyorsun sonra ofis, mağaza, bina yapıyorsun. Kimsenin yapmak istememe sebebi, her ev tasarımında yeni keşifler yapmak zorunda olmak, kendini asla tekrarlamamak, kendini gizleyerek, ev sahibi üzerinden mimari dilini dünyaya aktarmak.