Oyuncu bir dille ustaca yaratılmış bir dünya… Caroline Notté’ye göre dekorasyon, kendi kişiliğini yansıtmak için başvurabileceği en kestirme yol. Üstelik onun yolu hayal gücü ve cesaretle dolu!
Brüksel’de Caroline Notté’nin sahibi olduğu loft tipi dairenin kapılarının açılmasıyla bizi inceden inceye cezbeden bir merak dolduruyor içimizi. Sevimli bir köpek, Brezilyalı bir sanatçının imzasını taşıyan bir berjer koltuk, Caroline’in tasarladığı bir aydınlatma, Tomado etajerler ve insanın içini ısıtan bir serigrafi: “Je vis” (yaşıyorum)… İçeriye doğru bir adım attığımızda antre ve oturma odasının Barok bir zevkin modern yansımalarıyla düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Bu yansımalara endüstriyel tarzın minimalizmi ve vintage parçaların nostaljisi de karışıyor. İşin asıl güzel yanı, bambaşka dönemlere ait tüm bu parçaların özel bir stil veya eğilimin peşinde koşmadan, tüm doğallıklarıyla bir araya getirilmiş olmaları. Yakaladıkları eşsiz uyum da yine bu doğallıklarından kaynaklanıyor olsa gerek. Onlar bir stil ya da dönemi yakalamaya çalışan dekoratif objelerin uzaklığının aksine davetkâr ve samimi bir atmosfer yaratıyor.
Caroline hayatı boyunca merak uyandıran ve alışılagelmişin dışında objelerin peşinde koşan, gerçek bir “geri dönüşüm kraliçesi” olmuş. Şehrin dört bir yanını çevreleyen antikacıların her biriyle dost! İşte tam da bu yüzden loft dairesinde gezerken 50’lerden kalma bir çalışma masası, Japon bir stilistin kartpostallarına ev sahipliği yapan bir stant veya kocaman, dirsekli bir aydınlatmaya rastlamak pek de sürpriz olmuyor. Ona tüm bu birbirinden ilgisiz parçaları bir arada kullanma iznini veren özelliğiyse kuşkusuz dünyaya duyduğu hassasiyet. Bu işlenmemiş koskocaman alanı süsleyen Gerrit Rietveld tasarımı bir sandalye, Perriand imzalı bir orta sehpa, François le Hardy de Beaulieu’nün kamerasından bir fotoğraf ve Max Yamamoto kanepe ile koltuklar, bir evdeki eşyaların birbirinden bağımsız olsalar bile benzersiz bir uyum yakalayabileceklerinin birer örneği.
[imagebrowser id=1143]
