Ayvalık’taki serüvenimiz devam ediyor. Filiz Ali, Ayvalık’ın dar sokaklarındaki evinin kapılarını açıp seyahatimize renk katıyor.
Gazeteci-yazar Sabahattin Ali’nin kızı, müzikbilimci ve piyanist Filiz Ali’nin Ayvalık’ta başlayıp yine Ayvalık’a geri dönen hikâyesiyle karşı karşıyayız aslında. Hem evinin hem de akademinin bu bölgede yer alması hoş bir tesadüften öte, belki de kader. Çanakkale Savaşı’ndan sonra emekli olan dedesinin bir arkadaşı, 1921 yılında ilk meclise milletvekili olarak giderken Ayvalık’taki zeytinliklerini ona emanet ediyor. Böylece burada yaşamaya başlıyor Filiz Ali’nin dedesi. 1926 yılında vefatı üzerine, büyükanne çocukları toplayıp Edremit’e taşınıyor. O zamana kadar kullanılan eve ne olduğunu şu anda kimse bilmiyor. Kısacası dünyanın en önemli müzik insanlarından biri olan Filiz Ali’nin kütüğü burada özetle. Buraya yerleşmeyi uzun zaman aklından geçirmemiş. İşin “kader” dediğimiz kısmı da bu! 1995’te almış Ali, bu eski Rum evini. Uzun süre avlulu bir ev aramış, sonunda Fevzipaşa Mahallesi’ndeki bu yapıda karar kılmış. Önceki sahibi mübadele ile Midilli’den gelen bir aileymiş. Uzun süre oturup daha sonra kiraya vermişler. Yaşlı bir incir ağacının gölgelediği, meyvelerinden nefis marmelatlar yaptığı yaşlı bir portakal ağacının da ikamet ettiği özel bir bahçesi ve şimdi toruna tahsis edilmiş ufak müştemilat benzeri ek yapısıyla Ayvalık’ın dar sokaklarında konumlanmış bir ev burası. Ege’nin öne çıkan özelliklerini taşıyor, beyazın hâkimiyetiyle ışığı yansıtıyor, bol bol mavi rengiyle huzur veriyor. İstanbul’da da bir hayatı var Filiz Ali’nin, ama ayda bir mutlaka uzun bir hafta sonunu bu evde geçirmeye özen gösteriyormuş. Sabancı Üniversitesi’nde haftada bir gün verdiği dersler mayısta bittikten sonra daha sık buralarda oluyormuş. Bölgede birçok restorasyon projesinde imzası olan Güney Afrikalı mimar arkadaşı Bevan Christie’nin bu eve çok katkısı var. Şantiyelerinde bulduğu parçaları değerlendirerek mobilyalar yapmış Filiz Ali için de. Evin içinde fazla değişiklik yapmamışlar, sadece üst kattaki bir odanın ufak bir parçasını ayırıp banyo haline getirmişler. İçerideki eşyaların hemen hepsi Filiz Ali’nin İstanbul’daki eski evinden gelmiş. Babası Sabahattin Ali’den yadigâr iki tekli koltuk da var ki hikâyeleri oldukça ilginç. Filiz Ali anlatıyor: “Yapı Kredi Bankası’nın kurucusu Kazım Taşkent, babamın yakın arkadaşıydı. İstanbul Radyosu’nda program yapmaya başlamıştım; o da hep radyo dinlermiş ve bir gün tesadüfen adım duyulunca ‘Sabahattin Ali’nin kızı mı’ diye sormuş. Neticede beni buldu, çok da yakın davrandı. Babanı kurtaramadık kızım diye bana yardım etmek istedi. Parasal olarak değil… O zaman evliyim ve iki çocuğum var. O bize gelir, biz onlara giderdik. Ben boşandıktan sonra kendime bir ev tuttum, o da yardım etsin diye bir adamını yolladı. Baktılar, benim bir sandığım var, hiçbir eşyam yok! İşte bu koltukları getirdiler. Bunlar Yapı Kredi Bankası’nda kendi makam odasındaki koltuklarmış, İsveç malı.”
HazırlayanSeda TÜRENFotoğrafKoray ERKAYAAsistanMert ŞEN
[imagebrowser id=951]