Pardon, siz kimsiniz?
Bu sorunun cevabını almaya geldik. Yüksek tavanlı eski bir apartman dairesinde, sanatçı İsmet Doğan’ın atölyesindeyiz. Mekâna hayran kalıyoruz ama daha ötesi, her yanımızı saran eserlerle ilgiliyiz. İsmet Doğan birçok disiplinde uzun zamandır araştırdığı, sürdürdüğü ve devam ettiği seriler, sanat eserleriyle ve gelecek projeleriyle huzurlarınızda
Hazırlayan Seda TÜREN Fotoğraf Koray ERKAYA
Çalışmalarınızda bugüne kadar ağırlıkla kendinizi, kendi bedeninizi kullanıyorsunuz. Bu, kendi üzerinizden şahsi yorumlamalar mı yoksa toplum için genellemeler mi içeriyor?
Çalışmalarımda bedenimi kullanmıyorum, “Öteki” bedenin içine girip kendi suretimi yerleştiriyorum. Onlarla yer değiştiriyorum.
Sanatınız nelerden besleniyor? Sanat için olmazsa olmazlarınız neler?
Her şeyden… Özellikle önceleri basılı olan, basılmış her şeyden yani 4000 yıllık literatürden… Şimdi ise sanal ortamdan… Ama tabii ki kendi süzgecimden, sorunsallarımdan geçirerek.
Peki ya yaşamak için olmazsa olmazlarınız?
Ben dünyaya yaşamaya değil, çalışmaya gelmişim.
Geçmişle günümüzü karşılaştırırsak, sizi etkileyen, üzen, kızdıran, şaşırtan şeyler neler? Dün nelerden etkileniyordunuz, bugün nelerden?
Birincisi insanları artık hiçbir şey üzmüyor, şaşırtmıyor ve etkilemiyor. Hatta yakınlarının ölümüne bile üzülmez oldu insanlar. Oysa ki, ben etkileniyor, düşündürüyor ve üzerine çalışıyorum, üretiyorum. Sanki ya hiçbir şeyden haz almayacaksınız ya da hedonist olacaksınız gibi. Gerçek olan bu.
Dünya ve Türkiye adına sanat ne durumda sizce? Özellikle Türkiye’de sanatçıyı sevindiren ve mutsuz eden durumlar neler?
Ben kendi adıma burada yaşamayı seçtim. 1989’da Paris’teyken, evrensellik saçmalığından sıkıldığım için bu ülkede yaşamaya karar verdim. Şimdi ise “Batı” buraya akın etmeye başladı. Yeşilçam Sineması’ndaki klişe replikle cevap vereyim; “hep bu anı bekliyordum”. Beni bir sanatçı olarak, mutsuz eden şey ise sanki burada çağdaş sanatın gerçekten değerlendirilmiş gibi yapılması. Yani son 50 yılda hiçbir şey yapılmamış gibi davranılması ve bunun meşrulaştırılması… Dolayısıyla kimse kimseye saygı duymuyor. Vahşi bir sanat ortamı var. Herkes çağdaş sanatçı olmak istiyor ama sanat es geçiliyor. Özellikle çağdaş sanat adına sürekli genç sanatçıların öne sürülmesi, sanki çağdaş sanatı sadece onlar yapıyormuş gibi daha önceden yapılan çağdaş sanatın yok sayılması beni üzüyor. Kısaca çağdaş sanat literatürünün tartışılmaması, değerlendirilmemesi bana göre kaygı verici. Sonuç itibarıyla “her şeye maruz kalmak, her şeyi yapabilecek olmak demektir”, B. C. Agamben’ın dediği gibi.
Top of Form
Atölyeniz, çalışma ortamınızda öncelikleriniz neler?
Atölye dediğim şey benim bedenleştirdiğim bir mekân.
Bugünlerde ne üzerine çalışıyorsunuz?
Hayvan oluş, canavar oluş, yaratık ve cenin üzerine çalışıyorum. Bu konsepti açarsak; canavarlar travmalarımızın yerini tutan şeylerden ibaret değildir. Özneli ayrım ve sınırlarımızın birçoğunun karar verilemez mahiyetini gözler önüne sererler. Tıpkı Ortaçağ haritalarında hâlâ keşfedilmemiş yerlerin meşum yaratık çizimleriyle işaretlenmesi. Lenox haritasındaki o meşhur uyarı gibi; “burada ejderhalar var”! Nasıl ki böyle ikazlar atalarımızı hem tedbir almaya sevk etmiş hem de baştan çıkarmışsa, bugün biz de canavarlarımızı hem hayranlık verici hem de korkutucu buluyoruz. Bilinçdışımıza musallat olan dehşete gelince, karanlık toprakların bekçiliğini yapan bir sürü habis yaratıkla karşılaşırız hâlâ. Kısacası, mazinin canavarları asla gerçekten mazide kalmaz.
Gelecek için planlarınız nelerdir?
Geçtiğimiz Kasım ayında, Cezayir Restoran’da “Yer Değiştirmeler: İçimizdeki Canavarlar” adlı bir sergi yapacaktım, teknik problemlerden dolayı ertelemek zorunda kaldım. Aynı projeyi en yakın zamanda başka bir yerde açmayı planlıyorum. Bu sergi epeydir yapmayı arzuladığım heykellerden oluşuyor. Biraz şaşırabilirsiniz. Yurtdışında gerçekleşecek, beni gerçekten heyecanlandıran sergi projelerim var.
Ressam değil, çağdaş sanatçı.
[imagebrowser id=947]