Boyut olarak devasa, konsept olarak cesur… Çağdaş bir tasarım stiliyle yoğrulmasına rağmen geçmişe dair mistik atmosferden kopmamış, İtalyan havasında kırsal bir villa. Geniş proporsiyonları, ham kumaşları ve nötr renk paletiyle Western Cape’teki (Stanford) bu ev, “country” şıklığını gözler önüne seriyor.
Tuğla duvarları, solgun renkli beton zemini ve natürel ahşap tavanlarıyla ev, şu an “şık” olarak adlandırılan tasarımların uç noktalarında kabul edilse de eski günlerden kalma belirgin bir tarza sahip. Yüksekteki konumu, mekânın çok yüksek tavanlı odaları ve dev şöminelerde yanan ateşler, binaya şato havası veriyor. Hermanus yakınlarındaki Stanford’da, tepeler üzerinde 200 hektarlık arazideki vadinin şahane manzarasına sahip bu ev, üç yıl önce, Deirdre ve Bobby Loxton tarafından, altı çocuklarıyla birlikte yaşamak için inşa edilmiş. Koyunlar, keçiler, Nguni sığırları arazide otluyor, ördek ve tavuklar sebze bahçelerinde dolaşıyor. Vahşi geyik ve babunlar ise etrafı kolaçan ediyor adeta.Çiftlik evinde doğan Deirdre, Stanford’daki bu yeni yaşam alanını, doğup büyüdüğü evi hayal ederek yapmış. “Büyük ve geniş alanlarda büyüdüm. Daha sonra, sıkışık şehir ortamında, büyüdüğüm büyük çiftlik alanları hayalim haline geldi” diyerek ifade ediyor duygularını. Mutfağı için, üzerinde herkesin pizza yapabileceği büyük tezgâhlar hayal etmiş. Ön kapıdan girildiğinde görülen geniş, açık oturma bölümünde pizza fırını var. Karşısında yükseltilmiş, geniş bir havuz bulunuyor. Bu etkileyici salonun bir tarafına, duvardaki geyik boynuzlarıyla tamamlanmış bir şömineyle birlikte rahat bir kanepe, bir jozefin ve oturma takımı konumlanmış.Salonun bir bölümünde, tek başına duran bir yemek masası, etrafında, Rust en Vrede şaraphanesinden gelen birbiriyle uyumsuz sandalyeler, üzerinde de armut biçimindeki avizeyi görüyoruzUslanmaz bir koleksiyoncu olarak antika aynalarını, resimlerini ve Fransız tabaklarını oturma odasındaki zeytin yeşili duvarlara ve hardal rengi şöminenin yüzeyine asmış Deirdre. “Yeni şeyleri evime getirmeyi sevmiyorum” diyor: “Yaşanmışlığı olmayan eşyaların hikâyesi de olmaz. Ne zaman ki birçok insan özel bir parçayı sever, bu ona hayat verir. Kütüphanemdeki bazı kitaplar 100 yaşın üzerinde.” Salondaki masanın altına serili, yıpranmış İran halısı da yine Rust en Vrede’den gelmiş: “Lime lime olmuş bir halıyı neden istediğimi anlamıyorlar ama ben buna bakmayı seviyorum. Evdeki birçok halı başka yerlerde kullanıldıktan sonra toplanmış. Alanlara gerçek bir yaşanmışlık hissi veriyor.” Eski bir çiftlik evi havası vermek için, önceleri başka yerlerde kullanılmış pencere ve kapılardan yararlanmışlar. Mutfak dolapları için etkileyici geniş ve kalın kapılar yapmak amacıyla da tavanlardan inen kirişleri kullanmışlar. Ev sahibesi bir sanatçı olduğundan, evin her yerinde kendi imzasını taşıyan resimlere rastlamak mümkün. Dekorasyonda kullandığı yaratıcı içgüdü, resimlerinde ve beton zeminler üzerine yazdığı kitap alıntılarına da yansımış. Bu alıntılardan birinde “Hayat, sizi her zaman daha iyi bir yere götürür. Hayatı yaşayın!” diyor. Loxton’ların davetkâr evi tam da bu felsefeyi kapsıyor ve çalışmalarının sonucunda evinin gelmesini hayal ettiği noktayı şu sözlerle özetliyor Deirdre: “Bobby ve ben kesin ihtiyaçlarımızı tasarlamak için saatler geçirdik. Senelerce otel endüstrisinde çalıştım ve özetle LockeStone Çiftliği, butik otel veya çeşitli etkinliklerin yapılabileceği bir mekân olarak kullanılmalı diye düşünüyorum.”
Derleyen Eda TÜRKMEN Fotoğraf Micky Hoyle
[imagebrowser id=932]