Ana SayfaHayatın İçindenBiyofilik Hayatlar

Biyofilik Hayatlar

Biyofili, insanın doğada olma arzusu… Kentleşmenin artışıyla birlikte ihtiyaç duyulan bireysel ve toplumsal yaşanabilirliği artıran bu bakış açısı, doğal malzemelerin ve şekil ya da içeriğiyle doğadan ilham alan tasarımların yaşama dahil edilmesinin faydasını anlatıyor. Yaşamı bu bakışla şekillendirebilmenin ve bir diğer adıyla iklime duyarlı mekân tasarlayabilmenin üzerine biraz düşünelim mi?

HK Living

İşe önce literatürdeki karşılığıyla başlamak gerek: Yunanca’dan gelen hayat anlamıyla Bio kelimesi ve sevgi anlamına gelen Philia kelimesiyle oluşan “Biyofili” kavramı, insanların doğa ve doğadaki tüm canlılarla içgüdüsel olarak bağlantıda olma isteğini tarif ediyor. İlk kez 1964 yılında bir sosyolog olan Erich Fromm tarafından kullanılan bu terim, 1984 yılındaki biyolog Edward Wilson’ın yazdığı Biophilia kitabıyla detaylarına kavuşmuş. Detaylardan biri ise adeta biyofilinin bugün neden bu kadar gündemde olduğunu açıklıyor: İnsanlar, doğayla iç içe olduğunda daha sağlıklı bir yaşama sahip olur. İşte bu, kitabın kuşkusuz en tetikleyici cümlesi. Önce bir kavrama, ardından bir ihtiyaca ve şimdilerde bir zorunluluğa evrilmesi de oldukça mantıklı. Kitabın yazımı sırasında bu bakış açısı bilimsel bir sonuca dayanmıyormuş. Fakat sonrasında yapılan araştırmalar, bu kavramı destekler nitelikte.

Tüm bu etkileşim içinde, sosyal ekoloji profesörü Stephen Kellert’in 1980’lerdeki deyimiyle “Biyofilik Tasarım” terimine uzanan konuyu, bu ay sayfalarımıza taşıyoruz: İnşa edilmiş çevrenin tasarımı için biyofili fikrini değerlendirmek. Sürdürülebilirliğe ve elbette ekolojiye de selam çakan bu kavram, biyofilik değerleri biyo-kültürel bir taraftan ele alıyor. Biyofilik tasarım, kurgulanmış bir yaşam alanında insan ve doğa arasındaki etkileşimin ve doğanın faydalı tüm yanlarının devamlılık sağlaması üzerine yollar arıyor. Mimari tasarım için gerekli olan biyofilik tasarım ilkeleri, 2001 yılında yayımlanan “Biophilic Design” kitabının yazarları Judith H. Heerwagen ve Bert Gregory ile tüm dünyanın farkındalığını kazanmayı başarıyor. Modern kentli hayatın doğayla insan arasına girdiği son yıllarda biyofili farkındalık, adeta yeniden ait olduğumuz alana bizi geri çağırıyor. Doğal kaynakların aşırı tüketilmesi, biyoçeşitliliğin azalması ve atmosferdeki bozulmalar bu durumun belki de en net sonuçlarından. Tahmin edildiği gibi ilkel yaşamı teşvik eden bir konudan ziyade doğayla bağlantılı mimariyi ve hayatı konu alıyor. Kellert’ın deyimiyle bir “onarıcı çevre tasarımı”. İnsanın doğaya duyduğu sevgiyi yeniden keşfetme dönemi… Modern mimarinin yeni trendlerinden olan biyofilik yaşamın neleri kapsadığına bir bakalım. Elbette ilk akla gelenler doğal malzemeli mobilyalar, objeler, tekstiller olacak. Fakat bunların yanında, yaşam alanlarının havalandırmasını da doğallıktan yana tercihlerle tasarlamak, aydınlatmaları doğal vurgusu altında seçebilmek, renk skalasını doğanın renk paletinden ilhamla belirlemek, doğada karşılığı olan formlara yönelmek de yer almalı. İyileştiren bir yanının olduğu gerçeğiyle biyofilik tasarım ve mimari, gün ışığını maksimum haliyle yaşam alanlarına alabilmeyi düşünerek tasarlamayı da kapsıyor.

H&M Home

Pencereler, kapılar, perdeler örneğin… Aslında bir yandan son zamanlarda tüm dekorasyon stillerinde vurgusu yapılan “doğallık” kavramı da biyofiliyi işaret ediyor. Günlük hayatın yoruculuğu ve dolayısıyla insanın konfor ve kolaylık arayışına bulduğu en iyi yanıtların doğal form ve malzemelerden geçtiğini öğrendik mesela. Pandeminin de desteğiyle doğal kaynaklara hayranlığımız ve bilgimiz de arttı. Güneş ışığının, temiz havanın, deniz suyunun önemi konusunda artık başka bir boyuttayız. Yaşam alanlarımızın da bu değişimden nasibini aldığı şu son yıllar, biyofilinin kendini büyüyüp geliştirmesine yardımcı oldu. O halde, gelin biyofilik yaşama uyumlu bir alan tasarlayalım! Gösterişli ve parlak görünümlerden vazgeçerek işe başlayabilirsiniz. Cilasız, masif ya da doğal ahşap mobilyalar, paneller, kısacası yüzeylerden yana tercihler yapabilirsiniz. Keskin köşeleri olan tasarımlar yerine yuvarlak, oval ya da organik geçişlere sahip tasarımları seçebilirsiniz. Ahşap kullandığınız her tasarımda daha az işlenmiş versiyonlarına yönelebilirsiniz.

Elbette bitkileri de unutmamak gerek. Yaşam alanlarına dengeli bir şekilde dağıtarak kullandığınız, belki büyük çaplı belki kitap raflarına uygun boyutlardaki iç mekân bitkileri, biyofilik mimari ve tasarımın olmazsa olmazlarından, tahmin edersiniz ki. Hatta bitki kullanımını dikey bahçe formlarında evlerinizin dış alanlarında da devam ettirebilirsiniz. Bu, müstakil bir evde dış cephe ise, apartman dairesinde balkon ya da teras olacaktır. Az önce de konuştuğumuz gibi gün ışığı da oldukça önemli. Mümkün olduğunca alanınıza gün ışığının girmesine izin verecek bir yerleşim yapabilir, tekstillerinizi bu doğrultuda seçebilirsiniz. Su detayını da eklemek gerek. Doğayla özdeş ve bağlantılı bir mekân kurgulama sürecinde, belki şeffaf bir vazoda sergilenen taze çiçeklerle belki minik bir akvaryumla bu detayı hayata geçirebilirsiniz. Suyu göz eriminize dahil edebilecek cam aksesuarlar, her zaman yardımcı olacaktır. Ruh halimize ve fizyolojimize faydalı bu dönüşümü, modern ve teknolojik zamanların gerekliliği olan bir dengeleme tekniği olarak kullanabilirsiniz.

Affari of Sweden

Gürhan Bakırküre, Mimar Bakırküre Mimarlık

İnsanlık ilk varoluşundan beri hem doğanın nimetlerinden faydalanmaya çalışmış hem de onun acımasız gücüne zaman zaman maruz kalmış. Aslında insanoğlu herhâlde doğa içindeki en narin canlılardan biri. Doğduktan sonra uzun süreler hayatını tek başına idame ettiremediği gibi, soğuk, sıcak gibi pek çok doğa olayına karşı da barınma ihtiyacı kaçınılmaz. İlk başlarda basit bir korunma amacı ile başlayan barınma ihtiyacı, çağlar geçtikçe, pek çok nedenden dolayı insanı doğadan koparır bir duruma gelmiş. İnsan-doğa ilişkisinin iyice kopmaya başlamasından dolayı da son 20 yılda, mimaride bu olumsuzlukları gidermek amacıyla “biyofilik tasarım ve mimari” anlayışı ortaya atılmış. Hepinizin bildiği gibi biyofilik tasarım, insanların doğayla bağlantısını artırmayı ve dolayısıyla hem ruhsal hem de fiziksel açıdan daha sağlıklı mekânlar sunmayı amaçlıyor. Aslında zaten olması gereken, başından beri doğayı yadsımayan, yok etmeyen, bağları koparmayan şehirler geliştirmek, binalar tasarlamak değil miydi? Kısacası her bina biyofilik olmalı, bu artı bir meziyet gibi sunulmamalı. Daha bu kavram ortada yokken F.L. Wright mimarlık tarihinde biyofilik tasarımın en başarılı örneklerini vermiş. Günümüzde de pek çok mimar bu hassasiyeti gösteriyor ancak maalesef bu örneklerin oranı tüm yapı stoğu ele alındığında komik kalıyor. Biz de Bakırküre Mimarlık olarak nerdeyse 30 yıldan fazla bir süredir, tasarımlarımızı bu bilinçle ele alıyor ve öncüsü olmaktan da gurur duyuyoruz.

Hazırlayan Gökçe Karaman Önemci

Fotoğraf Tribù

SON YAZILAR

BENZER YAZILAR