1964 yılında inşa edilen ve 33 katlı olan bu ikonik konut binası, 30. katta, 3.580 metrekarelik alanda konumlanıyor ve Mont Royal Dağı’nın muhteşem manzarasına sahip.
Modern Tasarımın Zamansız Mimarisiyle Buluşması
Mitchell Sweibel, projeyi tanımlarken, “Bir yandan çağdaş bir tasarım dilini sunarken diğer yandan binanın karakterine ve zamansız mimarisine sadık kalmayı hedefledik,” diyor. Apartmanın yenilenmesinde, lobiye özgü klasik ve asil malzemelerden ilham alınmış. Basit çizgiler ve mimari formlar, düzeni ve zarafeti vurgulayan unsurlar olarak kullanılmış.
Dairenin Manzaraya Açılan Büyüleyici Yüzü
Daire, geniş yatay pencereleri sayesinde Mont Royal Dağı’nın panoramik manzarasını sunuyor. Proje başlangıcında, pencerelerin engelsiz olması için mevcut düzenleme tamamen değiştirilmiş. Ancak, 20. yüzyılın ortalarında inşa edilen bir binada yenileme yapmak bazı operasyonel zorlukları da beraberinde getirmiş. Tesisatın düzenlenmesi ve havalandırma sistemlerinin yeniden yapılandırılması gibi teknik detaylar titizlikle ele alınmış.
Yapısal Düzen ve Malzeme Seçimleri
Daire içindeki alanları düzenlemek için eksel bir duvar inşa edilmiş. Bu duvar, farklı zemin malzemelerinin geçişleriyle vurgulanmış ve odanın merkezinde ilgi çekici bir unsura dönüşmüş. Duvarlar, kireç sıva ile kaplanmış ve bu özellik, binanın genelindeki düzen ve simetriyi vurgulamış.
Apartmanın iç mekânları, mat yüzey kaplamaları ve dokulu malzemelerin sınırlı paleti ile tasarlanmış. Kireç sıva duvarlar, kaba kesilmiş ceviz dolaplar ve Japonya’dan el yapımı seramik karolar gibi asil malzemeler, çağdaş bir estetikle birleştirilmiş.
Mitchell Sweibel, “Dairenin genel formu binanın düzenine uygun kalsa da, ince farklılıklar dikkatli gözle görülebilir,” diye vurguluyor. Port-Royal Apartmanı projesi, Montreal’in tarihi dokusunu modern bir estetikle harmanlayarak, şehrin gözde bölgelerinden birinde benzersiz bir yaşam alanı yaratmayı başarıyor.
Fotoğraf: Alex Lesage
