Mekân tasarımına kokuyu dahil etmek, duygusal anılar yaratmanın ve gelenlerde kalıcı iz bırakmanın etkili bir yolu. Nasıl ki bir bahçeden geçerken çiçeklerin, spa’ya girdiğinizde esansların, kafede otururken taze kahve ve çöreklerin kokusu, bizi bulunduğumuz ana geri getiriyor ve belki bir şeyleri hatırlatıyorsa, doğru koku tasarımı da iç mekânlarda aynı tesiri yaratıyor.
Hazırlayan: Işıl Karahanoğlu
Koku alma duyusu, beynimizin en ilkel kısmında yer alıyor. Diğer duyulardan farklı olarak; beyinde hisleri, bağlantılı öğrenmeyi ve hafızayı yönlendiren bölümlerle direkt ilişkisi var. Düşünün ki; tek hücreli canlılar olduğumuz dönemde çevreyi algılamak, yemek bulmak, üremek için koku duyusundan yararlanıyorduk. Bugün ise, birebir hayatta kalmamıza yardımcı olmasa da, kokuların stresi azaltmada, odaklanmada, hafızayı güçlendirmede ve hislerimizi negatiften pozitife çevirmede etkisi büyük. Peki o halde, neden iç mekân tasarımında görme ve dokunma duyularımıza öncelik verilirken, koku geri planda bırakılıyor?
Olmak İstediğin Yer
2019 yılında düzenlenen en önemli mimari ve dekorasyon fuarlarından biri olan Salone del Mobile’de, Google nöroestetik alanına giriş yaparak, insan vücudunun iyi bir tasarım karşısında verdiği tepkileri araştırdı. Reddymade Architecture and Design firmasının tasarladığı ‘A Space for Being’ adlı enstalasyonda, duyulara hitap eden odalarda dolaşan ziyaretçilerin kalp atışı, vücut ısısı ve tepkileri analiz edilerek, etrafımızı saran her detayın hislerimizi, duygularımızı ve mood’umuzu ne kadar çok etkilediği ortaya koyuldu. Aslında sanat ve tasarım tedavi edici araçlar olarak insanlığın başlangıcından beri kullanılıyordu, sadece artık bunu destekleyen çalışmaların da yapıldığını görüyoruz.
Kalıcı Etkileşimler
2004 yılında yapılan Nobel ödüllü bir araştırmaya göre, ortalama bir insan 10,000 farklı kokuyu hatırlayabiliyor. Doğru kullanılan bir kokunun ne kadar kalıcı etkileri olabileceğini düşünün. Bunu yıllardır bilen pazarlamacılar ve yöneticiler, marka bağlılığını ve bilinirliğini oluşturmak için kokuları zaten kullanıyorlardı (olfactory branding). Bugün ise dağınık, kaotik ve gittikçe dijitalleşen dünyamızda, koku ile kurulan fiziksel etkileşimin bizi, benliğimize ve bulunduğumuz ana geri getirme gücünden iç mimaride de yararlanılıyor.
Mekânın Kimliği
‘Scentscaping’, ‘fragrance-zoning’ ve ‘sensory design’ gibi tanımlamalarla, mekânlarda doğru atmosferi tasarlamak için kokular artık inceleniyor. Uzmanlar; görevinin kendisine dikkat çekmeden, genel ambiyansı iyileştirmek olduğunu söylüyor. Bir odaya girdiğinizde, kokuyu hissetmeli, deneyimlemeli, ancak onunla boğulmamalısınız. Bunun için de mekânın boyutu, tasarımı, hikâyesi ve yarattığı his göz önünde bulundurulmalı. Günün sonunda, seçilen koku o mekânın kimliğini, benzersizliğini yansıtmalı.