Ana SayfaEn Yeniler & TrendlerYeni normali düşünmek

Yeni normali düşünmek

Pandemi ile yaşanan değişimin farklı sektörlerdeki etkilerine dair çalışmalar geleceğe nasıl yön vereceğimiz konusunda ufkumuzu açıyor. Nippon Paint tarafından sunulan “Değişim, Yeni Normalin Mimarlıktaki Yansımaları” isimli kitap, bugüne ilham verirken önümüzdeki süreci anlamamızı sağlayan fikirlerle dolu. Marka tarafından düzenlenen online etkinliklerin ardından hazırlanan kitapta 34 mimar ve iç mimarın görüşleri yer alıyor. Özel, kurumsal ve kamusal ölçekli uluslararası projelere imza atan mimarlık pratiği PIN Mimarlık’tan Fikret Sungay ve Salih Küçüktuna da bu değerli yayına katkıda bulundular. Bu vesile ile merak ettiklerimizi onlara sorduk, sorularımıza birlikte yanıt verdiler.

Pandemi “ev” kavramını da hızla dönüştürdü. Evden çalışma sistemine geçiş yaşam alanlarımızı yeniden düşünmemize sebep oldu. Pek çok insan geçici çözümlerle evlerini şartlara uydurmaya çalışsa da “yeni ideal ev”in nasıl olacağı uzunca bir süre kafaları kurcalayacak gibi görünüyor. Siz bu süreci nasıl takip ettiniz ve dönüşüme dair izlenimleriniz neler oldu?

Fikret Sungay & Salih Küçüktuna: Pandemi süresince hâlihazırda pek çok ev projesi çalışıyorduk. Başlangıçta kendi deneyimlerimizden yola çıkarak yeni ihtiyaçlar olabilir mi diye düşündüğümüz ve tecrübe ettiğimiz bir dönem oldu. Şu ana kadar bizim çalıştığımız özel konutlar üzerine devam eden çalışmalara pandeminin henüz belirgin bir etkisi olmadı. Bunun bir sebebi doğa içerisinde görece olarak izole diyebileceğimiz alanlarda olmalarından dolayı ortak alanlarda karşılaşabileceğimiz sorunlar olmaması. Yapı içerisinde kullanılan pek çok ürün de zaten uzun süreden beri hijyen standartlarına uygun üretilen ürünler. Diğer yandan yapıların ek binaları, teknik hacimleri, yarı açık otopark alanları ile müştemilat binaları, gerçek anlamıyla çok fonksiyonlu alanlara evrildi. Bu alanlarla ilgili çalışmaları biraz daha detaylı yapmaya başladık. Açık alandaki peyzajla entegre alan kullanımları iklimden bağımsız özelleşti. Örneğin garaj ile bütünleşik bir konuk evi ve gerektiğinde dönüşebilen bir hobi/çalışma alanı ihtiyaç listesine eklenmiş oldu. Daha önce de vardı ancak bu kez daha tanımlı fonksiyonları ile var oldular. Bizim yapılarımızın ortak özelliği olan iç ve dış alanın tam anlamıyla bütünleşmesi, yapının gün ışığının çok doğru analiz edilip kullanıldığı geniş boşluklara sahip olması ve doğal zeminle kurduğu yine olabildiğince doğal ilişkisinin korunması ve o topoğrafyanın sürekliliği. Bunları birleştirdiğinizde aslında ideal yapı, doğa ve kullanıcı ilişkisi üçgenini doğru kurgulamış oluyorsunuz.

Zaten bir süredir çokça tartışılan yeşil alan ihtiyacı pandemi ile birlikte kent hayatında acil statüsünde sinyal vermeye başladı. Diğer kamusal mekânları deneyimleme şansı kalmayan kentliler için parklar, kent ormanları hiç olmadığı kadar değerli hale geldi. Kentsel bağlamda ele aldığınızda özellikle İstanbul’daki açık yeşil alan ihtiyacını yeni şartlara entegre etmek mümkün mü? Nasıl?

F. S. & S. K. : Kesinlikle mümkün. Ölçeğinden bağımsız, kentlerde yerleşimin yoğun olduğu her yerde tüm ortak alanlar kullanılabilir park alanları olarak değerlendirilmeli. Maalesef geçmişten gelen bir alışkanlık olarak park ve yeşil alanlar genellikle sadece kullanmayıp yanından yürüdüğümüz, onlara baktığımız, seyrettiğimiz süs bitkileri olan yeşil alanlar olarak tasarlanmış. Bu yüzden öncelikle mevcut parkların daha kullanışlı ve ulaşılabilir hale getirilmesine ve çok fonksiyonlu kullanımlarına olanak verecek tasarımlara ihtiyaç var. Kent ormanlarının da mutlaka ulaşılabilir olması, toplu taşıma ile desteklenmesi, mümkünse özel araçlar için de orman alanı dışında çözümler üretilmesi gerekiyor. Kent genelinde parkları ve kent ormanlarını birbirlerine bağlayan güvenli yaya ve bisiklet rotalarına da ihtiyaç var.  

Alan sağlamak için kapanan balkonlar, bina ile kaplanan bahçeler ve dikey yapılaşma çağında metropollerdeki evler nasıl bir dönüşüm geçirecek?

F. S. & S. K. : Metropollerdeki dönüşümün şeklinin zaten yanlış olduğu uzun zamandır tartışılan bir konuydu, yoğunluğu artmış buna rağmen kullanım alanı azalmış bir formülün uygulandığı bir yöntemin doğru bir sonuç vermesi mümkün değildi. Pandemi maalesef bununla yüzleşmemizi sağladı. İdeal ve yaşanılabilir çok katlı konut yapısı modellerinin örnekleri günümüzden çok uzak olmayan bir tarihte zaten yapıldı. Şu anda artan bir şekilde teras, balkon, bahçe gibi donatıların olduğu konutlar tercih ediliyor. Kentlerin dönüşümünde yeni taze ve çağdaş bir bakış açısına ihtiyacımız var. Doğadan öğrenmek, onunla yaşamak, doğayı yaşam alanlarına entegre edecek yeni çevreci ve sürdürülebilir bakış açılarına ve yöntemlere ihtiyacımız var. Altyapımızın ve standartlarımızın geliştiği yeni modeller gereklilikten öte zorunluluk haline geldi.  

İngiliz tasarımcı Tom Dixon bir röportajında insanların pandemi döneminde, büyük ölçüde uzaktan çalışmaya geçiş sebebiyle, Londra’dan kırsala taşındığını, bunun hem korkunç pahalı bir şehir olan Londra’nın sakinlemesine hem de çoktandır yaşam belirtisi göstermeyen, sadece kısa tatillerde ziyaret edilen kırsal bölgelerde hayatın canlanmasına olanak sağlayabileceğini söylüyor. Bu durumun uzun vadede sanatçılar ve kreatif insanlar için yaşanmaz bir kent haline gelen Londra’yı yeniden bir hub’a dönüştüreceğini de umuyor. Benzer bir durum İstanbul’a ya da Türkiye’ye adapte edilebilir mi sizce?

F. S. & S. K. : Şu anda New York MoMA’da devam eden küratörlüğünü Rem Koolhaas’ın yaptığı “Countryside / Kırsal” sergisi tam da bu konuya odaklanıyor. Biz de PIN Mimarlık olarak uzun zamandır hem bu konuyu takip edip araştırmalar yapıyoruz ve hem de kırsalda pek çok konut yapısı da ürettik ve üretmeye de devam ediyoruz ve bu konu üzerinde de deneyimlerimiz sayesinde daha çok düşünmeyi de ihmal etmiyoruz. Kırsalın doğru yönde gelişmesi ile kentlerin bugün yaşadığı kronikleşmiş sorundan kurtulması, kent çeperlerinin doğru bir altyapı ile sürdürülebilir şekilde planlanarak kentin yoğunluğunun azaltılması mümkün. Bunu yaparken kırsalın günümüz kentine dönüşmesi riskini de düşünmemiz gerekiyor. Mimar tek başına bu potansiyel sorunu çözemez. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ile konuların master plan ölçeğinde tartışılması ve uygun çözümler üretilmesi gerekiyor. Şu anda bunu yapmak için henüz geç değil ancak artan konut talebi ve bu kırsala tersine göçün yoğunluğu tehlikeli seviyelere ulaşmaya başladı.

PIN Mimarlık olarak sayfiyede pek çok konut projesine imza atıyorsunuz. Pandeminin başlamasıyla beraber talep artışı oldu mu? Beklentiler ne yönde değişti?

F. S. & S. K. :Pandemiye bağlı bir artış oldu mu söylemek çok zor, şimdiye kadar biten evlerin hepsi pandemi öncesinde başlamış işlerdi, zaten bir evin tasarlanması ve yapılması için gerekli süre nereden baksanız en az 2 yıl. Pandeminin ilk 6 aylık döneminde bir bekleme dönemi oldu, açıkçası biz de merak ettik neyi nasıl etkileyecek diye. Sonraki dönemde artan bir hızla eski yoğun tempomuza gelmeye başladık. Pandeminin yarattığı travmanın bir motivasyona dönüştüğü kesin, en azından artık kırsalda bir alternatifi olanlar, yapı yapmaya uygun alanları olanları kastediyoruz, beklemek yerine bu alternatifi yeni bir yaşam alanı olarak değerlendirmeyi tercih etmeye başladılar. Pandemi olsun olmasın mimarların ürettiği nitelikli yaşam alanlarında yaşamak mutlaka bir deneyim sunuyor ve bu mimarlığı herkesin ulaşabilmesi için biz kendi tarafımızda tüm gayreti ve özveriyi gösteriyoruz. Mimarlık bir hak, tıpkı yeşil alan ihtiyacı tıpkı hava ve su gibi temel bir hak ve bunun ulaşılabilir seviyelerde olması gerekiyor. İnşaatın misyonu ise farklı maalesef bizden daha fazla marketin stratejilerine göre hareket ediyor, yani arz ve talep dengesi çok etkiliyor ve bu da doğal olarak yayıldıkça ulaşılmasını zorlaştıran bir maliyet dengesizliği yaratıyor. Buna karşı da stratejiler geliştirmek için çabalıyoruz.

Mimar Salih Küçüktuna
Mimar Fikret Sungay

Röportaj: Çiğdem Hasanoğlu

SON YAZILAR

BENZER YAZILAR