Tuna Ofis’in yeni adresi, markanın bütün ürünlerini bir arada görebilme imkânı sunan, çeşitli etkinliklerin gerçekleşeceği çok yönlü bir mekânı olarak tasarlandı.
Ofis mobilyaları sektörünün önde gelen markalarından Tuna Ofis, Sofitel Taksim Hotel’deki 1.600 m2’lik yeni mekânına taşındı. Daha önce çok katlı bir yapıda yer alan markanın ürünlerini burada tek katta deneyimlemek mümkün. Markanın Pazarlama Müdürü Günce Tuna Sancar’a mekânsal yenilikleri ve gelecekteki ofis trendleri hakkında merak ettiklerimizi de sorduk.
Sofitel’e taşınmaya karar verme sürecinizi anlatır mısınız? Tuna Şirketler Grubu olarak, Taksim Meydanı’nda yer alan, yatırımını ve inşaatını üstlendiğimiz Sofitel İstanbul Taksim’in açılışıyla birlikte büyük bir heyecan yaşıyoruz. İnşaat süreci devam ederken, grup şirketlerimizi tek çatı altında toplama fikri oluştu. Bunun yanı sıra, müşterilerimize daha merkezi bir noktada hizmet vermeyi arzuladık. Yeni mağazamızda tek katta tüm ürünlerimizi keşfedebilme imkânı sunuyoruz.
Yeni mekânınız müşterilere nasıl bir deneyim sunuyor? Yeni mağazamızın tasarımını Inhouse tasarım ekibimiz T Design Studio üstlendi. Bu, bize Tuna Ofis vizyonunu doğru ifade edebilme anlamında zaman kazandırdı. Ofislerimizin yerleşimi, mağaza düzeni ve tasarımı iş ortaklarımıza keyifli bir deneyim yaşatabilmek odağından hareketle tasarlandı. Önümüzdeki dönem vizyonumuzda showroom’larımızı sadece bir teşhir alanı olarak kurgulamaktan öte yaşayan bir deneyim merkezi olarak konumlandırmayı hedeflemiştik. Taksim gibi merkezi bir lokasyonda olmak bu vizyonu gerçekleştirmek noktasında bize çok büyük avantaj sağladı. Sanatın, sohbetin ve lezzetin bir arada olduğu farklı etkinliklerle Taksim’e yolu düşen bütün dostlarımızın her zaman rahatça uğrayacağı bir deneyim merkezi tasarlamak istedik.
Tuna Ginsberger’de bizi ne gibi yenilikler bekliyor? Girsberger, İsviçre kökenli 130 yıllık ofis ürünleri tasarlayan ve üreten, özellikle de ofis çalışma koltuğunda dünyanın en iddialı firmalarından biri. 1989 yılında ithalat ile başlayan ilişkimiz, 1992 yılında Tuna Girsberger’in kuruluşu ile ortaklığa döndü. Türkiye’de tek yabancı ortaklı ofis mobilya markası olmak, pazarı ergonomi ile tanıştırmak ve bu alanda rekabet oluşmasını sağlamak marka olarak bizim için en önemli değerlerden. Tuna Girsberger olarak en büyük iddiamız ergonomi, kalite ve insan sağlığına verdiğimiz değerdir. Bu özelliklerle tasarım da birleşince ortaya çok uzun yıllar boyunca kullanabileceğiniz ürünler çıkmaktadır. Bugün, 25 senedir aynı koltuğu kullanan müşterilerimiz tekrar bize ulaşıp sadece renk değiştirmek istiyor. Önümüzdeki dönemde artık günümüzün büyük bir kısmını geçirdiğimiz çalışma koltuklarımız bizimle daha uyumla hareket etmeye başlayacak. Bu anlamda Girsberger’in geliştirdiği yeni koltuk Simplex 3D, alt sisteminde yer alan mekanizma ile çok yönlü hareket etmenizi sağlayarak adeta pilates topunda oturuyormuşçasına özgür ve kullanıcı ile uyum içinde hareket ediyor.
En güncel serilerinizden bahseder misiniz? Açık ofis yaklaşımının çalışma hayatına kazandırdığı birçok artının yanında kullanıcılar için bazı zorlukları da ortaya çıkardı. Bunların başında ses kirliliği geliyor. Bu soruna çözüm olarak; sabit ve hareketli panel sistemlerimizle, tek kişilik ve çoklu kullanıma uygun kabin sistemlerimiz ile çalışanların kimseyi rahatsız etmeden ve rahatsız olmadan toplantılarını, gerekirse telefon görüşmelerini yapabilecekleri inovatif ürünler geliştirdik. Depolama sistemleri artık hareketli ve çoklu kullanıma uygun, casual çalışma alanlarına imkân tanıyan ve yine ses izolasyonu sağlayan koltuklar da artık yeni çalışma alanlarının olmazsa olmazları arasında. Gün içerisinde dokuz saat oturmanın insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin önüne geçebilmek için ister ayakta ister oturarak çalışabilme imkânı sunan yükseklik ayarlı masalar tasarladık. Özellikle de Kuzey Avrupa ülkelerinde zorunlu hale gelen insan sağlığını ön plana alan yükselir-alçalır masa sistemlerinin yakın zamanda ülkemizde de daha çok kullanılır olmasını umuyoruz. Masa başı çalışanlar için her 1-2 saatte bir 15 dakika ayakta çalışmanın sağlık açısından büyük önem taşıdığı uzmanlarca vurgulanıyor.
Geleceğin ofisleri nasıl olacak? Y kuşağının iş hayatına dâhil olması ve bu kuşağın tutkularının peşinden koşarak kendi girişimlerini kurma eğilimi beraberinde ortak çalışma alanı kavramını da hayatlarımıza dâhil etti. Hem spontane beyin fırtınası toplantılarına hem de gerektiğinde bireysel çalışmaya alan tanıyan, ev rahatlığında kullanımlar önümüzdeki dönemde daha da fazla öne çıkacak gibi görünüyor. Bunun yanı sıra, Milano Tasarım Haftası’nda Google’ın gerçekleştirdiği ‘a space for being’ çalışması tasarımın biyolojimiz üzerinde yarattığı etkiyi daha açık şekilde gösterdi. İçinde bulunduğumuz ortamın renklerinin, kokusunun, ışığının ve bunun gibi mimari parametrelerin duygu durumumuzu, biyolojimizi ve bizi nasıl değiştirdiğini; çalışma alanlarında kullanılan tasarımların hayatımızı ne denli etkilediğini bir kez daha vurguladı. Bu noktada öne çıkan yaklaşımlar önümüzdeki dönemde daha da yükselecek. Bunlardan ilki teknoloji ve tasarımı sağlığımız için nasıl daha iyi kullanabileceğimizi sorgulayan “wellbeing” kavramı. Bir diğer yükselen trend, Robert Venturi’nin post modern söylemi ‘More is more’ u destekleyen grafikler, ışıklı panolar, canlı ve sıcak renklerin daha çok kullanıldığı ofis tasarımları ile mobilyalarda, masa tablalarında bile daha farklı renklerin kullanıldığı tasarımlar hayatımıza girecek. Başka bir yaklaşım olarak, biofilik tasarımın doğal materyal kullanımı ve yeşili ofislerin içine taşıması anlamında mobilya tasarımları ile de entegre olduğu ofis trendleri de 2020 yılında karşımıza çıkacak.