Dünyanın hiç görmediğimiz yerlerinde hiç bilmediğimiz bir diriliş yaşanıyor. Üstelik de dünyanın ekonomik olarak en zayıf bölgelerinde. Tarihini günümüzle birleştirmeyi başaran bu bölgeler, “çamur”un en çağdaş çözümlerine fark atan, basit, sürdürülebilir, sağlıklı ve ekonomik yapısını yeniden entegre ediyorlar hayatlarına…
Çok eskiye dayanan bir malzemeden bahsedeceğim aslında. Neolitik dönemden bu yana kullanılan bir yapı malzemesi üstelik. Doğadan geldiği haliyle çok fazla işlem geçirmeden rahatça kullanılabilen bir madde. En saf, en ilkel ve tahmin edildiği üzere aslında en güvenli, en sağlıklı malzemelerden biri: çamur. Geçmişi bu denli eskiye dayanan bir malzemeden bahsetme sebebim ise onun yeniden, özellikle anavatanı diyebileceğimiz Mali ve birçok bölgede mimari anlamda yeniden gündeme oturması. Mali bölgesi için “çamur” yeni bir şey değil tabii. Yaklaşık 13. yüzyıldan bu yana yapılarda kullanılıyor. Bölgenin karakteristik yapısı ve sunduğu iklim koşulları, sakinlerini yaşam alanı kurgularken bu yönteme, bir nevi itmiş aslında. 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne kaydedilen Djenné bölgesi ise, barındırdığı 200 tarihi ev ve tam merkezinde kule biçimli camii ile adeta başka bir gezegen görünümünde. Tüm mimarinin güneşte pişen çamur ile oluşturulduğu düşünülürse, rengi ve dokusuyla Mars hissi vermesi çok da şaşırtıcı değil! Günümüzde bölgede geri dönülen bu geleneksel mimari uygulamanın, pek çoğumuzun da tahmin edeceği üzere, asıl kullanım sebebi ekonomik anlamda uygunluğu. Ağaç tüketimini azaltması ve olabilecek en sürdürülebilir malzeme olması da cabası. Bölgedeki ağaç azlığı da düşünülecek olursa… Yazın kavurucu günlerinde iç hacmi adeta bir klima gibi dengeleyen ve serin tutan içeriği ise doğanın adeta bir mucizesi!