Alaçatı’ya 3.5 kilometre mesafedeki Reisdere Köyü’nde, 170 yaşında bir yapıdayız. 500 metrekarelik arazi içinde bulunan ev, ana bina ve misafirhane olmak üzere toplam 300 metrekarelik alanı kapsayan iki bölümden oluşuyor. İki katlı ana binanın önceden ahır olarak kullanılan giriş katında şu anda yemek odası, mutfak, büyük salon ve iki yatak odası, yukarıda ise daha küçük bir salon ve ebeveyn yatak odası bulunuyor. Tüm yatak odalarının mevcut banyoları, ahşap elemanlar ile bölünerek odaların içinde ayrı mekânlar yaratmadan, paneller kullanılarak oluşturulmuş. Eskiden tütün deposu olarak kullanılan misafirhane ise bir yatak odası, salon ve yaklaşık 50 metrekarelik bir mutfaktan oluşuyor. Bahçeye açılan yemek odasının hemen önünde jakuzili bir mini havuz yer alıyor. Yaz-kış haftada iki üç gün konaklanan evin dış mekânındaki diğer alanlar ise, yaz aylarını rahat geçirmek açısından avlu şeklinde düzenlenmiş. Bahçedeki eski taş fırın çalışır hale getirilmiş, hâlihazırda kullanılıyor. Çift, bu köyü Alaçatı’ya yakın ancak gürültüsünden uzak, köy yaşam şeklini hala koruyan bir yerleşim yeri olmasından dolayı tercih etmiş. O bölgede genelde bu büyüklükte, ferah bir taş evin bulunmaması da burayı tercih etmelerinde etkili olmuş. Ev sahibi Mimar ve Restoratör Süreyya Saruhan, böylesine eski bir taş binayı mesleğinin prensiplerini kullanarak restore ederken, doğal dokusunu hiç bozmadan ayağa kaldırmayı, güncel yaşam standartlarını sağlamayı, doğru ilkelerle, mimaride zorlamaya gitmeden, özgür ruhunu koruyan, dostlarla paylaşabilecek bir mekân yaratmayı amaçlamış. “İlk önce misafirhanenin yapısını ayağa kaldırdık. Çok harabeydi orası, oluşum süreci yaklaşık altı ayı buldu. Orada yaşamaya başladıktan sora ise ana binayı yapmaya başladık, oradaki çalışmalar ise yaklaşık iki yıl gibi bir süreye yayıldı” diyerek yapının bugünlere geliş hikâyesini anlatmaya başlıyor Saruhan ve devam ediyor: “Hasarlı taş duvarlar numaralanarak söküldü, bina askıya alındı ve taşlar tekrar numaralarına göre yerlerine kondu. Duvarların restorasyonu bu şekilde yapıldı. Aynı şekilde ahşap döşemelerin tüm kirişleri bakıma alındı, mümkün olduğu kadar eski kayıtlar ve kirişler kullanılarak, eksiklerin yerine eski ağaçlar bulunarak bina orijinal haline getirildi.” Yapıyı küçük odalara bölen, zaman içinde yapılmış ek duvarlar kaldırılmış. Ön teraslara çıkan taş merdivenin izi bulunmuş ve o ize göre imalat yapılmış. Binanın içinde bulunan, zamanında kapatılmış dört adet ocağın her biri tekrar çalışır hâle getirilmiş ve bina tamamen özgün haline kavuşturulmuş. “Bütün güncel standartları sağlayan, yaşam kalitesi yüksek bir köy evi yaratmaktı önemli olan burada” diyor Saruhan. Bu prensip doğrultusunda evin iç tasarımı daha çok Provence ve Uzak Doğu mobilyalarından oluşturulmuş. Evin yapımı ve planlaması tamamen Süreyya Saruhan’a ait. Yemyeşil bitkilerle renklendirilen bahçenin tasarımı peyzaj mimarı Jülide Tunçel’in imzasını taşıyor. İç mimaride ise çift, ortaklaşa bir çalışma sürdürmüş.
[imagebrowser id=1598]