Anıların tozlu sayfalarında, ılık bir esintinin tam ortasında, bir gülümsemenin dudak kıvrımında, bir hüznün ya da bir huzur anının şahitliğinde, her şeyin daha masum olduğu zamanlara gönderme yaparcasına orada bir yerde lavanta. Rengi, kokusu, dokusu ve formuyla estetiği, temizliği, huzuru, en basit haliyle insanı çağrıştırıyor.
Etimolojisinden, içerdiği tüm anlamlara basitçe dokunabiliyorum. Lavanta, Latince “temizlik” anlamına gelen “lavare” kelimesinin bir uzantısı esasen. Bu yüzden içerdiği her anlam, etkisiyle birebir bağlantılı. Temizliğin, huzurun, arınmışlığın sembolü adeta… Onun olduğu yerde gerginlik, endişe ve sorun yok. Onun geldiği yerde hız ve sertlik yok. Sakin ve kendinden emin. Lavanta cinsinin üyeleri, Atlas Okyanusu’ndaki adalardan Akdeniz çevresi ülkelere ve hatta Hindistan’a kadar uzanan dev bir arazide yetişir. Mavi, morumsu ya da kırmızı açan çiçekleriyle kısa çalı görünümlü bir örtüyle kaplar toprağı bulunduğu yerde. Toprak konusunda çok da seçici davranmayan lavanta, rahatlığı ve mağrurluğu ile örnek olur insana. Kurak, sıcak dinlemez. Belki çok sert bir kışa dayanamaz, ama inatçı ve asildir. Asıl mucizesi çiçeklerinde olsa da aynı etkileyici kokuyu yaprakları ve dallarında da barındırır. Bölgesine göre değişmekle birlikte, mart başından mayıs sonuna kadar dikim şansı vardır. Temmuz ayında tam çiçeklenmeye ulaşır ve artık hasat edilmeye hazırdır. İçerdiği linalool ve linalil asetatın yatıştırıcı etkisiyle baş ağrısı, migren ağrıları, halsizlik, yorgunluk gibi durumlara en doğal çözümlerden birisidir. Eğer çayını tüketmeyi tercih ederseniz mide ve bağırsak sistemi sorunlarıyla başınızın derde girmeyeceği kesindir.
Hazırlayan Seda Türen
[imagebrowser id=1366]