Ayvalık’ın en güzel taraflarından biri daracık, Arnavut kaldırımlı sokaklarında aheste dolaşıp deniz kokusunu ciğerlerinize çekerken, karşınıza ne tür bir mimari sürprizin çıkacağını asla tahmin edememek… İlham verici bir örneğe hazır mısınız?
Ayvalık, mimarlık tarihi açısından oldukça şaşırtıcı ve sağlam örnekler barındırır dar sokaklarında. Hoşgörünün yürürlükte olduğu, bir arada yaşamanın keyif verdiği zamanlarda, 18. ve 19. yüzyıl civarlarında 2 milyondan fazla Rum, İstanbul dışında, özellikle de Batı Anadolu kıyılarında yaşamış, içinde bulundukları çevreye de mimari ve tasarım açısından azımsanmayacak katkılarda bulunmuşlar. 1800’lerin başında sanayi ve ticaret kulvarlarında önemli rollere sahip olan Ayvalık, şimdiki mimari dokusunu ve oluşumunu da o günlere borçlu. Kilise, sabunhane, camii, okul, zeytinyağı fabrikaları, tabakhaneler Ayvalık mimarisinin önemli elemanları. Eski fonksiyonlarını yeni yerleşim düzenine bırakmış olsalar da en orijinal hallerine sadık kalınarak restore edilmiş bu yapılar. Sağduyulu, sakin, güneş ve deniz insanı Ayvalıklı, mimarisini koruyan kişilere de sahip çıkmış, hepsine kucak açıp kabul etmiş zamanla. Kültürel mirasa destek olmak isteyen önemli isimler, bir bir eski yapılara destek olup restorasyon projelerine imza atmış, katkıda bulunmuşlar. Kültür düzeyi her geçen gün yükselip çeşitlenen Ayvalık’ın sokaklarında karşımıza çıkan sürprizlerden biri de bu yalı. Müzik Akademisi’nin de komşusu olan bu güzel yapı, Cumhuriyet öncesi Rum yerleşimi sokakların mimari dokusunu oluşturan Neo-klasik stilin öncülerinden adeta. En az 130 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, ancak tahmin edebiliyoruz. Deniz kenarındaki bahçesiyle dar sokak arasında kalan 200 m2 taban oturumuyla yüksek tavanlı iki kattan oluşuyor. Giriş kat, üst kata nazaran daha alçak tavanlı ve daha fazla fonksiyon sahibi doğal olarak. İki ayrı oturma ve yemek bölümü, mutfak, banyo ve bir yemek odasından daha oluşan bu kat, görkemli demir bir kapıyla bahçeye bağlanıyor. Alt katta açık, orijinal kemerli kapılarla birbirine bağlanan bölümler zamanında iş için ve depolama amaçlı kullanılmış tahminen. Giriş katın deniz cephesindeki bahçeye açılan ön kısmı mutfak, çamaşırhane ve fırın gibi, üst kattaki yaşam alanına ait servis işlerine ayrılmış. Eski halindeki çamaşır odası, fırın ve kazan bölümü onarılarak düzeltilmiş, bugünün yemek odası olmuş. Üst katın en çarpıcı özelliği ise 4,5 m’lik tavanları ve 3 m genişliğindeki ana aks koridoru. Bu ölçüler ve oranlar, aynı şekilde kapı ile pencere doğramalarında da yansıyor ve bu yaşam alanının hem sade hem de görkemli görünmesine neden oluyor. Bina 130 yıllık ömrü boyunca dönemsel olarak tamirat görmüş, ancak bu tamiratlar yapının plan şemasını ya da orijinal elemanlarını yitirmesine yol açmamış. Ancak beş yıl önce başlayan restorasyondan önceki son 40 yıl içinde fazla bakım yapılmadığı için oldukça yıpranmış ve yaşlanmış durumdaymış. Yapının son restorasyon çalışmasına imza atan mO / mimarlikOfisi’nden Tulya Madra, “Restorasyonda en önemli amacımız, binanın yapısal olarak tekrar sağlığına kavuşturulması ve yeni bir 100 yıl daha görecek şekilde bakımının yapılmasıydı. Bu bağlamda nerdeyse hiçbir plan değişikliğine gidilmedi. Ancak bina çok köklü bir onarımdan geçti. Taş duvar örgüsü sağlamlaştırıldı, temel izolasyonları yapıldı, çatısı ve cumbası tekrar imal edildi. Tüm doğramalar tamir edildi, kepenkleri yeniden yapıldı, elektrik ve su altyapısı yeniden döşendi. Dış cephedeki sarımsak taşı kaplamalar ve söveler, Arkist Grubu tarafından yerinde tek tek tamir edildi, zemin döşemeleri de… Demir elemanlar orijinal malzeme ölçüleri ve formları kullanılarak yenileriyle değiştirildi. Tüm bu müdahalelerde güncel teknik ve malzemelerin kullanımının yanı sıra mümkün olduğunca binanın orijinal malzemeleri ve yapım tekniklerini kullanmaya özen gösterdik” diye anlatıyor süreci. Neticede ortaya, pencerelerinden kapısına, zemininden tavanına tüm detaylarıyla incelenecek, hayran kalınacak bir eser çıkmış.
Hazırlayan Seda TÜREN Fotoğraf Koray ERKAYA Asistan Mert ŞEN
[imagebrowser id=1261]