N’ONATatelier Kurucusu Nihan Onat’ın Mimar Şemi Erkmen imzalı aile evi, 1970’li yılların baskın mimari eğilimlerinden International Style ekolünde inşa edilmiş. Evin İç Mimar Nami Eren imzalı Mid-century modern çizgilerine sahip iç mekân tasarımı ise büyük ölçüde korunmuş. Orijinal özelliklerini yaşatmaya devam eden bu muhteşem ev, Silivri’de denizin ve doğanın tüm güzelliklerini kucaklıyor.
Geçmişe ait yapıların yok olmaya yüz tuttuğu, her şeyin hüzünlü bir biçimde birbirine benzeme eğiliminde olduğu günümüz dünyasında, yapıldığı dönemin ruhunu koruyarak özgün kalmayı başarabilmiş yapılarla karşılaşınca heyecan duymamak mümkün değil. 1973 yılında inşa edilen bu ev, orijinal dokunuşları korunarak günümüze ulaşmayı başarabilmiş.
N’ONATatelier markasının kurucusu olan ev sahibi Nihan Onat henüz üç yaşındayken inşa edilmiş bu aile evi. Sımsıcak anılar biriktirmiş bu müthiş yaşam alanını ev sahibinden dinliyoruz: “Mimaride International Style akımından, iç mimaride ise Mid-century ve Art Deco stilinden ilham alınmış. Ama esas olarak, Balıkesir Demokrat Parti milletvekili dedem Fuat Onat’ın bütün ailesini bir araya toplayacağı, doğa ve denizle iç içe yaşanacak sıcak bir ortam meydana getirilmesi arzusundan esinlenilmiş. Dedem çok detaycı bir insandı, hayalindeki hem fonksiyonel hem de tasarım açısından dengeli mekânın ortaya çıkması için konkur açıp birçok farklı mimardan avan projesi çalışmasını istemiş. İçlerinden, denizi, bahçeyi ve yaşam alanlarını birbirine bağlayan, sıcak ve yalın atmosferi en güzel yansıtan projeyi seçmiş. Bu mekân, mimarisi, dekorasyonu ve kullanılan aksesuarlarına kadar her şeyiyle 1970’ler ruhunu yansıttığı için birçok mimara da yıllarca ilham kaynağı olmuştur.”
Hemen ilk karşılaşmada modern mimarisi ile büyüleyen ev, en az kendisi kadar harika bir bahçenin denize bakan tarafında konumlanıyor. Şehrin dışında olmasına rağmen ulaşımı çok kolay. Evin bulunduğu arazinin büyük olması ve bol ağaçlandırma sayesinde ev, çevresinden bağımsız, kendi özel alanı içinde izole bir atmosfer sunuyor. Sıra ağaçlarla şekillendirilmiş giriş yolunu takip eden ve doğal taşlardan yapılı bahçe duvarlarından binaya dönüşen, arazinin kot farkına göre konum sağlayan evin iç ve dış mekân sürekliliği uyumla devam ediyor. Heykelsi merdivenlerden evin giriş kapısına doğru ilerlerken dalga seslerini duyuyor, deniz kokusunu soluyorsunuz. Antreye adım atar atmaz, denize bakan cephenin geniş pencerelerinden içeriye sızan ışık adımlarınızı hızlandırmanızı söylüyor adeta. Hemen karşınıza çıkan yemek bölümünden terası, arka bahçeyi ve Marmara’nın gökyüzü altında parıldayan dalgalarını izliyorsunuz. Sağ tarafta mutfak var, sol tarafta ise şöminenin de yer aldığı ana yaşam alanı. Hiç şüphesiz ki evin en önemli mimari özelliği, iç ve dış mekânların, her noktada sürekli bir iletişim içinde olmaları. Yerden tavana cam ve meşe doğramalar, kolonsuz büyük açıklıklar, konsol yapan geniş ve uzun teraslar, her mekândan bahçeye açılan kapılar, doğal taş ve ahşabın iç mekânlardaki devamlılığı, tırabzansız açık ve minimal merdivenler, birbirini tamamlayacak şekilde tasarlanmış her unsur bu evi modernizmin başarılı bir örneğine dönüştürüyor.
Mobilyaların İç Mimar Nami Eren ve onun Mimar Sinan Üniversitesi öğrencilerinden oluşan bir tasarım grubu tarafından ev için özel tasarlanmış ve Türkiye’de üretilmiş olduğunu öğreniyoruz Nihan Onat’tan. “Fakat tarzın tamamlayıcı unsurları olan aydınlatmalar ve aksesuarlar İtalya’dan getirtilmiş. Meşe ağacı, doğal taş, mutfak ve banyolarda dönem ruhunu yansıtan gömme seramikler ve mozaikler kullanılmış” diyor N’ONATatelier markasının kurucusu ev sahibi. Bir protesto fikri ile doğan markasının hikâyesi de en az Silivri’deki evi kadar özgün. “Uzun yıllar tekstil ve deri sektöründe tasarımcılık yaptım, Türkiye’de ve Avrupa’da birçok ünlü, global marka için tasarım bazında çalıştım. Kürk sektöründe çalıştığım bir dönemde, PETA hayvanları ve haklarını koruma derneği, lüks tüketim için kullanılan cilt ve tüylerinin nasıl elde edildiği, hayvanların nasıl yakalandığı ve ne şekilde öldürüldüğü hakkında çok agresif bültenler, videolar paylaşmaya başlamıştı. Böyle bir katliama asla katkıda bulunamayacağıma bir anda karar verdim ve bağlantıda olduğum, koleksiyonlarını yürüttüğüm firmalarla bağlantımı kestim. Hamile olduğum, hormonlarım yüzünden aşırı hassas olduğum bir dönemdi. Oğlum Emir dünyaya geldikten sonra New York’a taşındık. Bir süre sonra, kolları sıvadım ve N’ONATatelier’in önce temelini oluşturmak adına İtalya’da doğaya zarar vermeyen, dönüştürülmüş aksesuar ve kumaş araştırması yaptım. Daha sonra şirketimi kurdum ve Türkiye’de bulduğum ithal malzemelerle koleksiyonumu ürettirip Amerika pazarında hayata geçirdim. N’ONAT markasının mottosu, hayvanlara ve doğaya zarar vermeden moda yapmak ve tüketiciyi amaçlı satın almaya teşvik etmek. Bunun için de, PETA ile resmi iş ortaklığımız var. Her satışın belli bir yüzdesini, hayvanları ve haklarını korumak adına PETA’ya bağışlıyoruz. Bu proje benim kişisel protestom olarak doğdu aslında. Yıllar boyu bilmeden böyle bir soykırımın tasarımcı olarak parçası olmak, bana hiçbir canlıya zarar vermeden de aynı kalitede, aynı stilde tasarım yapma ilhamını verdi” diyor Onat.
Tasarımlarında kullandığı malzemelerin hepsi sürdürülebilir, dönüştürülmüş ve vegan. Kış koleksiyonlarında sadece kaban, manto, mont, yaz koleksiyonlarında ise organik ve dönüştürülmüş kumaşlarla kaftanlar, kimonolar üretiyorlar. Yeni sezonda body’ler ve elbiseler de koleksiyona eklenecek. Türkiye’de daha yeni faaliyet göstermeye başlayan N’ONATatelier, ilk olarak Tohum Vakfı’nın otizmli çocuklar yararına düzenlediği kermesle bireysel tüketicinin karşısına çıkmış. Henüz sadece lebedesten.com, lidyana.com ve trendyol.com’un lüks kategorisinde online satışları var ve önümüzdeki sezon mağazalarda da yer almayı planlıyorlar.
Hazırlayan: Çiğdem Hasanoğlu
Fotoğraf: Erhan Tarlığ