İbiza’da gün batımını mı izlemek istersinz; yoksa eski bir konakta Lübnan mutfağını deneyimlemeyi mi? En lezzetli yemekleri yiyebileceğiniz ve farklı mimarisinin tadını çıkarabileceğiniz restoran ve kafeleri mercek altına aldık.
WANDA MADRID, İSPANYA
Bir kafe bir şehrin ruh halini iyileştirebilir mi? Tasarımcı Parolio son projesi Wanda’nın bunu yapabildiğini düşünüyor. Finansal krizden etkilenen İspanya’nın başkenti Madrid’deki yeni iyimserlik dalgası, göz kamaştırıcı yeni otellere ve trendleri yansıtan restoranlara yansıyor. Parolio, “Ekonomik durgunluk yıllarından sonra tam tersini anlatmak istedim: Canlılık, neşe, renk” diyor. Dondurma renklerine boyanan duvarları, ikat desenli yastıkları ve Kaliforniya yazlarını anımsatan fotoğraflarla çok sevdiğimiz Wanda’nın menüsünde levrek carpaccio, pancarlı humusla servis edilen mercimek ve tofulu burgerler ön plana çıkıyor.
LIZA BEYRUT, LÜBNAN
Beyrut bir zamanlar Orta Doğu’nun Paris’i olarak biliniyordu. Ama şimdi burayı daha da güzelleştirecek bir yerden bahsedeceğiz: İç mekanı 19. yüzyıldan kalan Bustros Sarayı’nın restore edilmesiyle oluşturulan Liza Beyrut, şık ve elegan ambiyansı ile geçmişe saygı duruşunda bulunuyor. Tarihi ve modernizmi içinde barındıran bu restoranın duvar kağıtları da hayli dikkat çekiyor: Muz yaprakları, eski banknotlar ve gökdelenler. Klasik Lübnan mutfağının en özel lezzetlerini sunan Liza Beyrut, kentin kozmopolit tarihini yeni bir üslupla ve mizah anlayışıyla kucaklıyor. Orient Express trenine ait yemek takımları eşliğinde şef Liza Asseily’nin yemeklerini yemeden dönmeyin.
BUTTERFLY CAFE BANGKOK/TAYLAND
Yaklaşık 10 yıl önce, Christina Tosi, New York’taki Momofuku Milk Bar’ın açılışıyla aromalı ve tahıllı sütlerini zenginleştirdi. O zamandan itibaren, bademden yulafa ve pirince kadar her şeyin sütünü yaptığına tanıklık ettik. Tayland’ın başkenti Bangkok’un ilk süt ürünleri kafesi olan Butterfly’da organik inek sütü; chia tohumlu pudingler, probiyotik içecekler ve protein shake’ler yapmak için kullanılıyor. Ailelerin okuldan sonra çikolatalı içecekler ve çilekli smoothie’ler için toplandığı bu mekanın iç tasarımı şık, minimalist ve saf bir beyazlıkta.
OLEUM BARSELONA, İSPANYA
Sergi gezdikten sonra tatsız bir kahve ve kruvasan ile yetindiğimiz günler sona erdi. Artık dünyanın önde gelen müzelerinin restoranları en az sergiler kadar yaratıcı yemeklerle karşımızdalar. Barcelona Katalunya Milli Sarayı’nın Taht Odası’nda yer alan Oleum, bunun en güzel örneklerinden. Sarayın orijinal mimarisini farklı tasarım detaylarıyla buluşturan bu restoranın menüsünde mutlaka denemeniz gereken lezzetler arasında pancar carpaccio, deniz mahsullü risotto ve Katalan crème brulée yer alıyor.
OSTERIA FRANCESCANA MODENA, İTALYA
İtalyan mutfağının lezzetlerini seviyorsanız size güzel bir haberimiz var. Dünyanın en ünlü şeflerinden Massimo Bottura‘nın Modena’daki restoranı Osteria Francescana, en özel seçkileri sunuyor.Burada mutlaka tatmanız gerekenler arasında parmesan peynirinin farklı sıcaklık, doku ve tatlardaki hallerini bir arada sunan “Five Ages of Parmigiano Reggiano”, deniz ürünlerinin en lezzetli hali “Adriatic Chowder” ve AkdenizDilbalığı bulunuyor.
EL PORTALON, DALT VILLA, İBIZA
Gün batımında El Portalon’a gidin ve olağanüstü kızıllığa şahit olun. Dalt Vila’da 600 yıllık bir palazzo içinde yer alan bu sade ve gösterişsiz restoran, 13 yıl önce İbiza’nın gurme devrini teşvik eden Amerikan organik domates çiftçisi Anne Sijmonsbergen’in çalışması. Kullandığı her şeyin mevsimine uygun olmasına özen gösteren Anne, bu ilk restoranı için uzun süredir popüler olan yerel mekân Babylon Beach Bar’dan işletmeci Justin Mallet ve şef Filippo Alberi ile çalışıyor. Londra’daki Michelin yıldızlı restoran Pollen Street Social’dan Joel Bonino’nun da baş aşçısı olduğu bu restoranın asma yapraklı terasından bir masa seçebilirsiniz. Sijmonsbergen’in çiftliğinden ballı kızarmış kabak ya da ıspanak ve sobrasada ile doldurulmuş kalamardan sipariş edin. Eğer Babylon Beach partinin genellikle bittiği yerse, El Portalon da gününüzü güzelleştirmek için bir o kadar ideal.
ARPÈGE PARİS/FRANSA
Vejetaryenlik, kısa dönem uygulanabilecek bir diyetten çok bir yaşam tarzını ve kültürünü ifade ediyor. Bu konuda faaliyet gösteren restoranların sayısı da artmış durumda. Şef Alain Passard’ın üç Michelin yıldızlı restoranı Arpège de 2001 yılından beri vejetaryen menüsüyle hizmet veriyor. Menünün başrolündeki sebzeler, günlük olarak Passard’ın kendi çiftliğinden geliyor. Yılın ilk beyaz kuşkonmazlarını ya da trüf mantarlarını tadabileceğiniz restoranda, mevsim sebzeleriyle doldurulmuş mantıları ya da argan yağı ve irmikli bahçe sebzelerini denemenizde fayda var
ELEVEN MADISON PARK NEW YORK/ABD
En yenilikçi lezzetleri tatmaya ne dersiniz? Eleven Madison Park; şefi Daniel Humm’ın inovatif “Yeni Amerikan” mutfağı, Kuzey Avrupa estetiği ve minimalist stiliyle ön plana çıkıyor. Eski bir bankadan dönüştürülen restoranda dilerseniz yemek salonunda 10 tabaklık tadım menüsünü ya da hızlı yemek için barda oturarak beş tabaklık tadım menüsünü deneyebilirsiniz. Lavanta ve ballı ördek, şalgam soslu ballı ördek, füme
mersinbalığı ve havyarlı cheesecake şefin spesiyalleri arasında.
YAZI: YASİN BUĞRA LEVENT